Kos’dan selam, komşuya devam…
05/08/2014Geceler beyaz, Moskova rengarenk… (Bölüm 1 – Genel Bilgiler)
22/08/2014Sevgili Neşe Gülnar Erkman’ın Kos Adası gezi yazısında bahsi geçen Nisyros Adası, Dodecanese veya Oniki Ada diye bilinen ada grubunun içinde yer alan aslında sessiz sakin ve doğal güzelliğiyle kendi halinde bir ada ama halen aktif olan volkanıyla ve kraterleriyle pek çok turistin ilgisini de çekmekte aynı zamanda…
Türkiye’den direkt ulaşım mümkün olmadığı için Kos gezisi sırasında uğranabilecek bir yer Nisyros. Haydi gelin bakalım bu adada neler görebilir, neler yapabiliriz…
Nisyros: Üstü volkan, altı deniz… Neşe Gülnar Erkman yazdı…
Kos’a varışımızın hemen ilk dakikalarında Fanos Travel’den aldığımız adam başı 25 €’luk tekne biletleri ile bugün Nisyros’a gitme zamanı. Kos planımızı yaparken Nisyros’u da bu plana baştan dahil etmiştik ama biraz mevsim dışı bir gezi olduğundan günü ancak buraya gelince kesinleşti çünkü bu mevsimde hergün sefer yok bu adaya.
Geceyi biraz uykusuz geçirdik, dün gece yediğimiz midye buğulamanın suyunu çorba gibi kaşık kaşık içersek sonu budur! İlaçları içtik, kendimize geldik. Sabahın 8.30’unda Nissos Kos =Kos Adası isimli teknemiz limandan ayrıldı.
Güney rotasını takiben Agios Fokas burnundaki araziye boyanan dev Yunan bayrağı ve hemen yanındaki gözetleme kulesini izliyoruz ama temiz havanın ve uykusuzluğun da etkisi ile gözler kapanmak üzere.
Hava rüzgarlı ve serince, üstümüze bir şeyler almak gerekiyor ama kuzeyli tekne arkadaşlarımız Ağustos ayına uygun kıyafetlerle çok sağlam görünüyorlar..
Yol 1,5 saat sürüyor, aynı adaya Kos’un Kardamena kasabasından kalkan teknelerle gelseydik o zaman 45 dk. sürecekti ama Kos merkezden araba ile Kardamena’ya gitmek ve arabayı da orada bırakmak gerekecekti.
Nisyros Merkez “Mandraki” olarak anılıyor. Yanaşacağımız iskele ise merkeze yürüyerek 10 dakika uzaklıkta, herhalde rüzgar durumu ve volkanik kayalar merkezde bir iskeleye izin vermiyor diye düşünüyorum. Yaklaştıkça yeşilleniyor ada, beklentilerimin tersine bol ağaç var yamaçlarda ama yerleşim merkezi Mandraki’de bu yeşillikten eser yok…
Tekne yaklaştıkça tipik görüntüler beliriyor ufukta. Küp şeklinde birbirine abanmış bembeyaz evler ve bu sade güzelliği taçlandıran bir kale ve tepesinde yine bembeyaz bir manastır… İşte benim, ”Yunan adası” dendiğinde hayalimdeki manzara…
Teknemiz rıhtıma bağlandı ve turistler sahile döküldü… Küçük bir seyyar bilet masası Volkan biletlerimizi kesecek.
Nisyros volkanı tüm Avrupa’da aktif olan çok az volkandan biri. Etna’yı görmüştük, bakalım bu nasıl bir volkan? Bilet ücreti 4 € otobüs + 2 €, yani volkana giriş toplam 6 € oldu.
Bize ayrılan otobüse cıvıl cıvıl Hollandalılar ile birlikte kurulduk, rehber başladı Dutch dilinde anlatmaya, ehh Türkçe anlatacak değil ya… Tüm sismografik bilgileri anlattı, pür dikkat dinliyor Hollandalılar… 14 km boyunca tırmandık. Yamaçtan aşağıda deniz kıyısında çok güzel bir köy ve termal tesisler görülüyor.
Badem, meşe ve zakkum dağları yeşillendiriyor, sol taraf deniz, sağımız dik yamaçlar, başımı kaldırınca tepede bir taç gibi bembeyaz Emporio köyünü görüyorum. Volkanın bacasının yamacına ilişmiş… Anlaşılan korsan korkusu, yanardağ korkusunu bastırmış.
Yol 20 dakika sürdü. Tepeye ulaştık ve Volkan vadisine doğru inmeye başladık. Toprak az olduğu için çok kıymetli, yamaçları korumak amacı ile taşlarla taraçalar yapılmış göz alabildiğince… Uçak gibi alçalıyor otobüs vadinin tabanına doğru ve sarı kükürtlü toprakların ilginç manzarasına doğru yol alıyoruz.
İlerdeki yeşillik alanda bir kafe ve bir tuvalet bizi karşılıyor, otobüsler duruyor, artık serbestiz bu andan sonra. Tuvaletten geldiğini sandığım kötü kokuların aslında volkandan çıkan kükürtlü gazlardan olduğunu anlıyoruz ve kraterin ağzına geldiğimizde ağzım bir karış açık kalıyor… Etna gibi saatlarca çıkmayacağız, bu kez aşağıya ineceğiz… 300m. çapında, 25m. derinliğinde sarı kükürt renginin hakim olduğu bir çanağın kenarındayız.
Rehber kitaplar “tabanı kalın ayakkabı” giyin diye uyarıyor. İnelim mi bu kratere? İnsan kaç kere iner ömründe bir kratere? Tabii ineceğiz aşağıya…
8 katlı bir apartman düşünün ve biz kıvrıla kıvrıla berbat bir yüzeyden iniyoruz düzlüğe.
Isı artıyor, tabanlar ısınıyor. Ya zemin çökerse? Aklına getirme…
60-70 cm çapında bacalardan kükürtlü dumanlar çıkıyor ve yaklaşınca yerin altındaki yüzlerce derece sıcağın ısısı yüzünüzü yalıyor. Mağmanın gürüldüyen, homurdayan sesi korku veriyor. Biraz ilerde kaynayan çamurları görüyoruz.
Türkiye’de böyle bir tabiat mucizesine sahip olsaydık, olacakları düşünüyorum, kendi kendime gülüyorum. Volkan bacalarına önce giriş biletleri atılırdı, yanıyor mu, yanmıyor mu? Sonra yurdum insanı ayakkabısının ucunu volkan bacasına sokarken içine düşer ve haşlanırdı. Sonra da kışın ısınma problemine bir çözüm olarak “volkan içi gecekondu” yapılabilirdi… Demokrasilerde çareler tükenmez :)
Bize verilen kısıtlı (45dk.) zamanı dönüş tırmanışındaki zorluğu da düşünerek iyi kullanmaya çalışıyoruz. Son patlayışı 1877’de olmuş. Stefanos kraterine uykudan uyanmaması dileği ile veda ediyoruz.
2 Comments
Çok ilginç bir deneyimdi,Sicilyada Etna ya da çıkmıştık ama bu kadar etkilenmemiştim…Tüm gezisever dostlara tavsiye edilir..Ayrıca Nsyros kasaba olarak da çok hoş..
Ben cesaret edip oraya giremezdim. Sizi tebrik ediyorum.