Pire’den Girit Adası’na Feribot Yolculuğumuz
18/02/2017Hanya’yı da gördük sonunda – meğer Girit’teymiş :)
27/03/2017KARADAĞ – Kotor
Karadağ’ın orijinal ismi MONTENEGRO oldum olası havalı gelmiştir bana. Daha doğrusu adı Monte ile başlayan Monte Carlo, Monte Grande gibi şehirlerin hepsi havalı sanki … Monte Dağ, Negro ise kara demek. Karadağ’ın sahil şeridi ise gerçekten de havalı :)
Karadağ’ın Kotor şehrine Dubrovnik’ten geçtik. Kotor’un Adriyatik kıyısında muhteşem koyları olan bir şehir olduğunu biliyordum ancak hem tarih hem doğanın bu kadar iç içe olduğunu bilmiyordum. Kotor‘a bayıldık. Her şey o kadar huzurlu ve sakin ki…
Dubrovnik’ten Kotor’a gelirken yine muhteşem manzaralar eşliğinde geldik. Karadağ sınırına girdikten sonra Kotor’a ulaşana kadar deniz kenarından ha gittik ha geldik ha geleceğiz derken kocaman bir yuvarlak çizdik neredeyse Kotor’a ulaşmak için. Kotor, dağların arasına saklanmış ve belki de bu yüzden bu kadar sade ve gizli kalmış. Lüks otellerin olmayışı ilk dikkatimizi çeken nokta oldu. Nüfusu zaten az ve hayat çok yavaş sanki…
Kotor şehri yaz aylarında limana yanaşan cruise gemileri sebebiyle çok kalabalık oluyormuş. O yüzden bizim gittiğimiz zaman şehir hem güneşli hem de çok sakindi.
Otogardan yürüyerek ulaşılabilecek tarihi şehir meydanına gitmeden önce biz taksi ile otelimize gittik ve sonra yürüyerek şehrin merkezine gelerek şehri keşfetmeye koyulduk.
Bu arada Karadağ’da taksi çok ucuz. Genelde nereye giderseniz gidin taksimetre 2 ya da 3 euro yazıyor. Hatta taksi uygun olduğu için yakın şehirlere taksi ile gitmek de bir alternatif. Biz ulaşım konusunda hiç sıkıntı çekmedik. Sadece sezon dışı olduğu için seferler biraz seyrekti, o kadar.
Şehri keşfetmeye eski şehre giriş yaptığımız Deniz Kapısı‘ndan başladık. Kapının hemen yanında bir turizm ofisi var. Şehir haritası ile yine her yeri köşe bucak keşfettik.
Deniz Kapısı üzerinde Mareşal Tito’nun “Tude Nećemo Svoje Ne Damo” lafı yazılı. “Bizim olmayanı istemeyiz, bizim olanı da başkasına vermeyiz” anlamına gelen bir cümleymiş. Yine kapının üzerindeki 21 Kasım 1944 tarihi ise Kotor’un İkinci Dünya Savaşı’nda mihver kuvvetlerinden kurtuluşunu simgeliyormuş.
Gayet hızlı akan ve Kotor’u güzelleştiren Škurda isimli bir nehir var. Kuzey Kapısı’na girerken bu nehir üzerinde bir de köprü yer alıyor.
Kotor’u kuşbakışı görmenin en güzel yolu kaleye tırmanmak. Bir tanesi kalenin Deniz Kapısı tarafına bakan surlarında, bir tanesi Güney Kapısı’nın bulunduğu köşede, bir tanesi tam Deniz Kapısı’nın yanında ve diğeri de Perast otobüslerinin kalktığı yerde olmak üzere Dük Sarayı’nı ve kaleyi korumak için yapılmış 3 adet tabya bulunuyor.
Bunların dışında kentin Kuzey Kapısı’nın her iki yanında da Riva ve Bembo adı verilen tabyalar bulunuyor. Bembo tabyası şu an açık hava tiyatrosu olarak kullanılıyor. Škurda Nehri ile kalenin birleştiği köşede ise Çan Kulesi denen burç var.
Deniz kapısından içeri girer girmez eski şehri daha sonra gezmek ve güzel Kotor’u kuşbakışı görmek üzere merdivenleri tırmanmaya koyulduk. Oldukça yorucu bir tırmanış aslında ama sonunda karşılaşacağımız manzarayı hayal ederek en yukarı kadar çıktık.
Biraz daha ilerledikten sonra yolun ortalarında bir yerde karşımıza 1518 yılında yapılmış olan Church of Our Lady of Remedy çıkıyor.
Kotor Old Town fazla büyükçe bir yer olmamasına rağmen içerisinde bir sürü katedral, kilise ve manastır yapıları yer alıyor. Bunlardan en önemlisi 1166 yılında yapılmış olan St. Tryphon Katedrali.
Škurda Nehri kenarında oldukça yeni sayılabilecek 1909 yapımı Sveti Nikola Kilisesi bulunuyor.
Sveti Nikola Kilisesi’nin bulunduğu meydanda bir başka eski yapı 1195 yılı yapımı St. Luke Kilisesi yer alıyor. Yine eskinin estetiği burada da kendini gösteriyor.
Daha önce de söylediğim gibi Kotor eski şehri küçük ama içinde çok fazla tarihi eser barındırıyor. Eski Şehrin tarihi M.Ö.5. yüzyıla dayanıyor. Kotor eski bir Akdeniz Limanı olup, Surlar Venedikliler dönemine kadar uzanıyor. Kotor şehri Unesco Dünya Mirasları listesinde ve bunu oldukça hak ediyor. Adriyatik denizinin en girintili çıkıntılı yerinde yer alıyor. Öyle ki dediğim gibi Kotor’a ulaşmak için neredeyse bir daire çizdik. Girinti çıkıntılar sebebiyle ve coğrafi özellikleri bakımından fiyortlara benziyor.
Kotor’a gelirken yol üzerinde bulunan Perast kasabası da gezilesi yerlerden. Burada biri doğal diğeri yapay 2 ada var. Denizin ortasındaki karşılıklı bu 2 küçük adadan St George adasının üzerinde Benedictine Manastırı bulunuyor. Diğeri yapay olan ada ve üzerindeki kilisenin adı Gospa Od Skrpjela (Şifa veren Meryem Ana Kilisesi), bir diğer adıyla Our Lady of The Rock Kilisesi.
Kotor’da bir gece konakladık. Şehri keşfetmeyi bitirdikten sonra biraz da yeni şehir kısmında gezelim dedik. Kameliye adlı bir AVM var. Avm ‘den çıkınca ise hemen deniz kenarında yemyeşil bir park! Şehirler küçük olunca, sabah erkenden kalkıp heyecanla şehri karış karış gezip, sonrasında eşimle birlikte bol bol huzur saati ayırıyoruz kendimize.
Kotor’da da Deniz Kapısı’nın yanındaki kafede denize karşı yemeğimizi yiyip, kahvemizi içip üstüne bir de Balkanlar’ın lezzetli tatlarından trileçelerimizi yedikten sonra ver elini sahil! Balıkçıllar, karabataklar, yeşil başlı ördekler, martılar, balıkçı tekneleri, çakıl taşları, durgun bir göle dönüşmüş koy, güneş kışın ortasında içimizi ısıttı! Ülkemizde de bolca bulunan yeşil, mavi ve tarihin buluştuğu şehirlere bayılıyorum!!
KARADAĞ – Budva
Kotor ile Budva arası yaklaşık 40 dk. Budva Kotor’a göre daha büyük bir şehir. Hatta Kotor’da konuştuğumuz birkaç kişi Kotor’un Budva’ya göre daha sakin olduğunu Budva’da daha çok yapılacak şey olduğunu söyledi. Kısmen daha hareketli olan Budva’yı da çok sevdik.
Budva, 20 bin nüfuslu küçük bir şehir. Ne çok büyük ne de sıkılmaya vakit bulacak kadar küçük. Bu nedenle büyük şehirlerin gürültülü ve insanı yoran havasından uzak, sakin ve dingin bir atmosfere sahip.
Budva’nın da çok uzun bir sahil şeridi var. Slovenski Sahili. Biz sahile yakın bir apartmanda kaldık. Slovenski sahilini takip edince eski şehir merkezine ulaşılıyor. Sahil boyunca kafeler, parklar, restoranlar ve marina var.
Budva’nın eski şehri çok şirin. Kotor’a benziyor.
Şehrin tarihi bölgesi Stari Grad, 1979 yılında yaşanılan depremden çok etkilenmiş ve 8 yıl süren çalışmalar ile baştan sona restore edilerek 1987 yılında yeniden ziyarete açılmış.
Budva’nın eski şehrinde görülecek tarihi eserlerden en önemlileri Arkeoloji Müzesi, St John the Baptist Kilisesi, şehir surları ve kale, St Mary of Punta Kilisesi, St Sabas the Sanctified Kilisesi, Holy Trinity Kilisesi, Christian Basilikası ve Roman Necropolis.
Budva sahilinde hepsi de mavi bayraklı olan bir sürü plaj var. Slovenski Plajından başka bir de Mogren Plajına gittik. Mogren Plajı iki parçadan oluşuyor ve toplamda 350 metre uzunluğunda. Şehir merkezinde olduğu için Old Town’dan hemen sonra patikalardan geçilerek ulaşılıyor. Dans eden kız heykelini geçerek ulaştığımız plaja giden patika yol, dağ ve denizin kesiştiği bir noktadan geçtiği için çok keyifli.
KARADAĞ – Podgorica
Karadağ’ın başkenti Podgorica, Balkan seyahatimizin son durağıydı. Podgorica’dan dönüşümüzü otobüsle yapmayı planlamıştık öyle de oldu. Karadağ’ın özellikle sahil şeridinin popüler olması sebebiyle Podgorica’dan beklentimiz daha azdı. Ancak biz Podgorica’yı da çok beğendik. Gerek büyük bulvarları, gerek büyük katedralleri, gerekse büyük parkları ve temizliği ile Bulgaristan’ın başkenti Sofya’yı hatırlattı bize.
Şehirde çok fazla görülmeye değer tarihi eser yok, çünkü II.Dünya Savaşı’nda çok bombalanmış ve her şey yıkılmış. Bu yüzden şehir oldukça yeni. Şehrin eski bölgesi Stare Varos, Osmanlı döneminden kalma cumbalı evleri, saat kulesi ve camii ile ünlü ancak gezip gördüğümüz diğer şehirler ile kıyasladığımızda çok etkileyici değil. Açıkçası Podgorica’da hızlı bir şehir turu yapıp görülmesi gereken her yeri 3-4 saatte gezdik. Zaten otobüsümüz sabah erken saat 05:00’da olduğu için erken yatıp dinlenmeye karar verdik.
Moroca Nehri üzerinde bulunan Millenium Köprüsü, Hram Hristavog Katedrali, Petrovica Parkı ve birçok alışveriş merkezi gezdiğimiz yerler arasında.
Böylece Balkan seyahatimizin ilk bölümünü gerçekleştirmiş olduk. En kısa zamanda ikinci turu da yapmayı istiyoruz çünkü daha görmemiz gereken çok yer var! Tadı damağımızda kaldı resmen.
Dönüş yolumuz tam 24 saat sürdü, Sırbistan ve Bulgaristan’ı baştan başa geçtik. Karlı dağ manzaraları yol boyunca bize eşlik etti. Nasıl geçecek 24 saat derken otobüs yolculuğu çok eğlenceli oldu!
Yine yollara düşmek dileği ile …
Süha Zuhal Kılıç
BALKANLARDA KONAKLAMA seçenekleri için Booking.com‘u inceleyebilirsiniz…
Bosna-Hersek, Saraybosna Otelleri
Hırvatistan, Dubrovnik Otelleri
Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü mezunu. Halen İngilizce öğretmeni olarak görev yapmakta. Çocukluğunda başlayıp bugüne kadar sürdürdüğü dünyanın dört bir yanından edindiği mektup arkadaşlıkları, seyahat belgesellerine ve tarihe olan ilgisi, farklı kültürleri öğrenme isteği yıllar geçtikçe artmış, bu hem İngilizce öğrenmesine hem de seyahat etmesine katkı sunmuştur. Öğretmenlik mesleğinin tatil imkanları ve aynı ilgi alanlarını paylaştığı tarih öğretmeni olan eşi sayesinde tam zamanlı öğretmen, yarı zamanlı gezgindir. Hobileri arasında doğa fotoğrafçılığı, kamp kurmak, trekking yapmak, çiçek yetiştirmek, kitap okumak ve gezi yazısı yazmak gelmektedir.
1 Comment
Merhaba, Ocak ayında, hatta tam da sizinle aynı tarihte biz de benzer bir tur planlıyoruz. Karadağ’da iki gece kalacağız ve gündüz farklı şehirleri gezsek de gece konaklamamızı tek bir yerde yapmak istiyoruz. Konaklama için acaba Kotor’u mu yoksa Budva’yı mı önerirsiniz? Kotor bana daha sevimli geliyor ama o mevsimde yeterince restaurant / bar vs açık olur mu acaba? Bu konudaki deneyiminizi paylaşabilirseniz sevinirim. Teşekkürler.