Boston Gezi Rehberi
26/09/2016Boston çevresinde gezilecek yerler: Salem, Plymouth & Provincetown
30/10/2016Kuzey’in Güzelleri: Baltık ülkeleri – Süha Zuhal Kılıç yazdı…
Litvanya bizi gökkuşağı ile karşıladı, Letonya rüzgarı ile serinletti, Estonya bizi yağmuru ile uğurladı. İşte Baltık hikayemiz…
LİTVANYA
Varşova’dan beri peşimizi bırakmayan yağmur, 7 saatlik otobüs yolculuğu boyunca bize eşlik etti. Baltık ülkeleri arası seyahatlerimizde LUX EXPRESS otobüs firmasını tercih ettik,oldukça da rahat ettik. Özellikle mola vermeden gidiyor olmak bize zaman kazandırdı, yedi saatlik yolculuk nasıl geçti anlamadık. Polonya’dan çıkıp Litvanya sınırına girdiğimiz an beliren gökkuşağı Baltık turumuzun çok güzel geçeceğine dair bize ilk sinyali verdi. Gerçekten de öyle oldu. Baltık ülkeleri kuzeye çıktıkça bize muhteşem manzaralar sundu.
VILNIUS
Baltık Ülkeleri neredeyse yeşil renkten oluşuyor J Litvanya’nın nüfusu yaklaşık 3 milyon kişi. Bu da başkent Vilnius’un neden bu kadar tenha bir başkent olduğunu kanıtlıyor aslında. Vilnius Üniversitesi sebebiyle genç nüfus var ancak yaşlı nüfus daha fazla. Gençler çok iyi İngilizce konuşuyor yaşlıların tam aksine. Açıkçası Vilnius çok fazla turistik bir şehir değil ancak yine de gezilip görülmeye değer caddeleri ve tarihi eserleri var. Biz ilk olarak Gediminas Kalesi’nin olduğu tepeye yürüdük ve akşam üzeri olduğu için şehri günbatımı renklerinde izledik. Aslında günbatımı demek yanlış olur çünkü Baltık’ta gün batmıyor J Güneş 22.00 civarında batıyor ya da batıyormuş gibi yapıyor ve etraf aydınlıkla karışık sahte bir karanlığa bürünüyor. Beyaz geceleri en fazla Tallinn’de olmak üzere Baltık ülkelerinde yaşadık. Kale, Katedral Meydanı’nın arka tarafına doğru yürüdükçe ulaşılacak yakın bir mesafede . Restore edilmiş bir kule ve sur kalıntıları var. Vilnius’u kuşbakışı görmek için en elverişli nokta.
En büyük meydan Katedral Meydanı. Pilies Caddesi’nin sonu Katedral Meydanı’na çıkıyor. Meydanda Basilika Katedrali ve Litvanya Dükleri Sarayı var . Ayrıca Katedral Çan Kulesi de hemen katedralin yanında bulunuyor. Biz katedral Meydanında gittiğimizde folklorik kıyafetlerini giymiş öğrenciler öğretmenleri eşliğinde şarkılar söyleyerek dans ediyorlardı ve daha sonra guruplar halinde meydandan ayrıldılar. Hangi amaçla olduğunu öğrenemesek de bir süreliğine ulusal dansları izlemek çok hoş oldu bizim için.
Katedral Meydanı’nın biraz ilerisinde, Gedimina Tepesinden tamamı görülebilen şehrin yeşil alanı Bernardine Bahçeleri bir harika! Tüm bir günümü geçirmek isterdim ancak, 2 günlük Litvanya gezimizin büyük bir kısmını Trakai’de geçirmek istediğimiz için vaktimiz sınırlıydı ve sadece parkın içinden geçerek Vilnia Nehri kenarında biraz keyif yaptık.
Bernardine bahçesi yakınlarındaki St. Annes Kilisesi Vilnia Nehri’nin kenarında yer alıyor. Günümüze kadar değişmeden kalabilmiş olan bu kilise kırmızı tuğlaları ile şehre bir canlılık katmış bence.
Bizim Vilnius’ta en sevdiğimiz yer Uzupis oldu. Uzupis aslında bir semt ama orada yaşayanlar kendilerine Uzupis Cumhuriyeti diyorlar. Vilina nehri ile şehir ayrılıyor ve Uzupis şehrin diğer tarafında kalıyor zaten Uzupis “Diğer Yaka” anlamına geliyormuş. Uzupis’e aşk kilitleriyle süslenmiş köprüden geçerek ulaşıyorsunuz köprünün başında sizi Uzupis Cumhuriyeti yazan tabela ve Uzupis Cumhuriyetinin bayrağı karşılıyor :)
2001 yılında helkeltraş Romas Vilčiauskas ve mimar Algirdas Umbrasas tarafından bronzdan yapılan ‘Uzupis Meleği’ heykelinin bulunduğu meydana ulaşıyorsunuz. Heykel sanki Uzupis’i koruyor gibi açmış kanatlarını :)
Meydan civarında çok şirin kafeler, restoranlar var her birinin dekorasyonuna bayıldım. Bu arada kilitlerle dolu olan köprüye bir kilit astıktan yani Vilnius’a da biz iz bıraktıktan sonra Uzupis’i dolaşmaya başladık. Ama köprüden geçmek bir mesele. Haftasonu olduğu için sanırım bütün nikahlar o güne toplanmış etraf gelin ve damattan geçilmiyordu . Sanırım şehrin en orijinal noktası Uzupis olduğu için de fotoğraf çekimleri burada yapılıyordu.
Okuduğum bilgilere göre bu bölge suç oranının yüksek olduğu, terk edilmiş ücra bir yermiş. Ülkedeki bazı sanatçılar ve gençlerin çabalarıyla yaşanılabilir bir hale dönüştürülmüş.Şimdi şehrin en hareketli, canlı,cıvıl cıvıl sanat kokan köşesi. Bir de kendilerine özgü 41 maddelik anayasaları var .
Vilnius’ta Pilies, Didzioji Caddeleri, Gediminas Caddesi, Stikliu Caddesi şehri daha iyi sindirebilmeniz için gezmenizi tavsiye edebileceğim caddeler. Genellikle kafelerin, eski evlerin bulunduğu şirin caddeler. Vilnius genelde havası kapalı olan bir Baltık şehri olmasına rağmen insanların çok güler yüzlü ve mutlu olduğunu gördük, gece hayatı çok canlı hemen hemen bütün publar doluydu gündüz ise biraz güneş çıksın insanlar güneşe karşı oturuyor ve içkilerini yudumlayarak kahkahalar atıyorlar.Bu arada hava dediğim gibi çok değişken.Yağmur yağıyor ama yağmurdan sonra bir güneş açıyor sanki bizim Akdeniz sahilleri, insanı bunaltabiliyor.
Başkanlık Sarayı ve üniversite Pilies caddesi üzerinde bulunuyor. Belediye Binası ise Didzioji caddesinde yer alıyor. Oldukça büyük bir meydan ve etrafında kafeler ve bol miktarda hediyelik eşya dükkanları ve tezgahları var. Hediyelik eşya tezgahlarında daha önce Polonya’da gördüğümüz Amber yani kehribar taşından yapılmış takılar satılıyor. Çeşit çeşit her tonda böcekli böceksiz J Ben ise severek taktığım ve takacağım melek formlu bir kolye ve bileklik aldım. Ayrıca eşim ve beni gülümseten şey amber haricindeki tüm hediyeliklerin keçe ya da %100 yünden yapılmış çoraplar, montlar, ceketler, eldivenler ve atkılar olmasıydı
:) Yazın ortasında kışı gördük Baltık’ta… kış çok çetin olsa gerek!
Gedimina caddesinde Ulusal Tiyatro binasının sembolü Üç İlham Perisi Heykeli görülecekler arasında, şehrin sembollerinden. Heykellerden biri Drama (Calliope), biri Comedy (Thalia) ve biri de Tragedy (Melpomene) yi yansıtıyor .
TRAKAI
Ertesi gün Litvanya’daki son günümüzü Trakai’de geçirmek için trene binmek üzere Merkez Tren İstasyonu’na gittik. Trakai’ye her yarım saatte bir gibi sık sık kalkan tren ve otobüsler var. Zaten yolculuk 20 dk sürüyor. Dönüşte indiğimiz yerden tren ve otobüs kalkış saatlerine baktık ve Trakai’yi keşfe başladık. Sabah erken başlayan yağmur olmasaydı bizim için daha da neşeli olurdu çünkü ben gölde kano yapmak ya da kayık ile gezmek istiyordum. Ama biz sadece yürüdük J Tren istasyonundan yürüyerek 10-15 dakikada şehir merkezine varıyorsunuz, eğer bizim gibi her güzel manzaraya yakından bakmak istemezseniz tabii. Merkezde çok şirin bir Turizm Ofisi var. Ofisten detaylı bir harita alarak Trakai Bölgesini çok güzel gezdik. Trakai Litvanya’nın en küçük Milli Parkı ve yazlık bir kasaba. 82 km2 üzerine kurulmuş. Muhteşem göller ve çok şirin yazlık evler var. Üç tane kilise var 15, ve 17.yy dan kalma. Trakai’de Karay Türkleri var. Karay Türkleri en eski Türk kavimlerinden. Karaylar Litvanya’ya 1397-1398 yılları arasında Litvanya Grand dükü Vytautas tarafından Düke hizmet etmesi için getirilmiş. Yahudiliği benimseyen bir Türk Kavimi. Karay mahallesi var Trakai’de. Geleneksel evleri diğer evlerden hemen ayrılıyor zaten.
Karay Türkleri’nin restoranları var. Kıbın adını verdikleri börekleri meşhur. Biz de peynirli, kıymalı, patatesli, mantarlı, sebzeli… gibi çok çeşitleri olan bu “kıbın”lardan tattık tabii. Bizdeki çiğ börek gibi.
Trakai’nin tablo gibi masalsı manzarası tabii ki kasabanın sembolü olan Trakai Kalesi.
İlerleyen saatlerde oldukça kalabalıklaştı. Hatta Türk turist grupları bile geldi. Göllerde yüzme, kano, deniz bisikleti, sandal ile gezme, su sporları gibi aktiviteler var. Göl boyunca dizilmiş restoranlar, kafeler, hediyelik eşya dükkanları, tezgahlar… Kısacası Trakai Vilnius’un yanıbaşındaki cennet!