Fransız Rivierası’nda kanallar üzerinde bir masal kasabası…
15/07/2014Kos’dan selam, komşuya devam…
05/08/2014Ve Tanrı kadını yarattı… O da, St Tropez’yi…
St Tropez ve Brigitte Bardot… İkisi o kadar özdeşleşmiş ki, birini diğeri olmadan düşünemiyorum…
Küçük sakin bir balıkçı kasabasıyken, nasıl oldu da film yıldızlarının, zenginlerin ve jet sosyetenin gözbebeği oldu?
İşte bunun hikayesi şöyle…
Vaktiyle St Tropez sessiz sakin kendi halinde bir kasabaymış. Küçük, sevimli bir balıkçı kasabası. Buranın büyüsünü ilk keşfedenlerden biri ressam Paul Signac. 1893’de buradan bir stüdyo-ev satın alıyor ve Henri Matisse, Pierre Bonnard ve Henri-Edmond Cross gibi sanatçı dostlarını davet ediyor. Edith Piaf, Colette, Picasso, Jean Paul Sartre ve Jean Genet StTropez’ye ilk ilgi gösteren ünlülere birkaç örnek… Signac’ın eserleri Musée de l’Annonciade’de sergilenmekte…
Ama St Tropez bugünkü ününü Brigitte Bardot’ya ve yıldızı da St Tropez kadar ünlü yapan “Ve Tanrı Kadını Yarattı” filmine borçlu.
Yıl: 1956. Filmin yönetmeni o zamanlar Brigitte Bardot’nun kocası olan Roger Vadim. Bu film hem sinema tarihinde unutulmayanlar arasına giriyor, hem de Brigitte Bardot’nun yıldızının parlamasına sebep oluyor.
Briggite ve tüm film ekibi hergün bu güzel kasabada film çekerken Polonyalı bir pastacının turtasını yerlermiş. Tüm film ekibi turtayı o kadar sevmişler ki, turta da “tarte Tropézienne” ismiyle meşhur oluvermiş bir anda…
Yani sanki sihirli bir değnek değmiş gibi – bir film ekibi geliyor kasabaya ve bir film çekiyor. Bu filmle beraber hem Brigitte Bardot, hem St Tropez hem de St Tropez’nin turtası meşhur oluyor…
Brigitte Bardot bu kasabaya o kadar aşık oluyor ki, Paris’den buraya taşınıyor ve bir daha da ayrılmıyor. Yani bugün Brigitte Bardot ile St Tropez’yi birbirinden ayrı düşünememize sebep oluyor…
Onun burayı meşhur etmesiyle beraber, önce paparazziler, sonrasında ise birçok film yıldızı, zengin işadamı, jet sosyete St Tropez’ye ilgi göstermeye başlıyor. Yatı olan alıyor soluğu St Tropez’de. Zaten yatlarıyla gezebilecekleri Cannes, Nice ve Monako da yakında olduğu için, buraya uğramak o geziye yeni bir durak katmış oluyor.
Daha sonra Louis de Funes de burada “Le Gendarme de Saint-Tropez”, yani “St Tropez’nin Jandarması” filmini çekince, St Tropez ününü iyice perçinlemiş oluyor. Artık o eski sakin balıkçı kasabası bambaşka bir yer oluyor.
St Tropez nasıl bir yer?
Burada öyle muhteşem lüks villalar, her tarafından zenginlik akan oymalı kakmalı süslü püslü binalar filan beklemeyin, öyle bir yer değil St. Tropez. Enteresandır ki, halen o Fransız balıkçı kasabası ruhunu korumuş. Şehirde yüzyıllardan bugüne korunarak gelmiş o eski tarihi iki üç katlı evler, taş döşeli daracık sempatik sokaklar halen Akdenizde bir sahil kasabasında olduğunuzu hissettiriyor.
O rustik havasının yanında şaşırtıcı bir lüks hayat da var burada ama. O naif balıkçı kasabasının içine biraz zenginlik, şan şöhret, biraz da zevk-i sefa sokulmuş gibi. Limanda koskocaman lüks yatlar, çok şık giyimli insanlar, heryerde hoş restoranlar, kafeler, barlar, ufacık bir meydanda birdenbire karşınıza çıkan bir Bvlgari veya Louis Vuitton mağazası, etrafta göze çarpan aşırı lüks ve pahalı arabalar, Harley Davidson motorlar, sayısız plajlar, hatta çıplaklar plajı, tekne partileri, St Tropez’nin aynı zamanda nasıl da sosyetik ve havalı bir yer olduğunu gözünüze sokuyor.
Bu iki çok tezat özellik öyle birbirinin içine girmiş ki, burayı o şekilde tanıyıp, kabullenip, benimsiyorsunuz, zaten bu kadar insan boşuna aşık olmamış buraya, garip bir şekilde sarıp sarmalıyor sizi, sevdiriyor kendini…Ben şahsen çok sevdim St Tropez’yi…
Nasıl gidilir?
St Tropez’ye Nice Havaalanından ulaşmak 1,5 saat sürüyor. Yaklaşık 95 km.
Marsilya Havaalanı ise 145 km uzaklıkta. Biz çok ucuz promosyon bir bilet bulup Marsilya’ya uçtuğumuz için, oradan gittik.