Avrupa’nın en batı ucuna yolculuk…
18/05/2014Fransız Rivierası’nın başkenti: Nice
26/05/2014Hiç bitmeyen virajlı dar yollarla, Midilli’nin en turistik kasabası Molyvos’a geliyoruz (Haritada no. 9). Bu kasabanın diğer adı da Mithimna.
Molyvos adı, Türkçe “Molla”dan geliyormuş. Yunanistan’ın cunta ile idare edildiği 70’li yıllarda bu isim yasak ediliyor ve Mithimna adı benimseniyor, daha sonraları halk hiç de beğenmediği bu ismi bir kenara atarak eski adı ile anmaya devam ediyor. Tepede bir taç gibi kasabanın tepesini süsleyen Bizans Kalesi belki de dünyanın en güzel düğün hediyesi…
Bizans imparatoru Johannes Paleologos’un kızı Cenovalı asil Gattelusi ailesine gelin gidince bu bölge, özellikle de kale, düğün hediyesi olarak veriliyor ve Cenova hakimiyetine geçiyor, tabii Türkler alıncaya kadar. Türk devrinde de kasaba güzel eserlerle imar ediliyor.
Arabayı tepelik kasabanın dar sokaklarına sokmayarak, sahildeki dar caddenin uygun bir yerine park ediyoruz. Deniz kıyısında dar bir plaj ve hemen arkasında da bizlerin alışık olduğu plaj lokanta ve kahveleri var sıra sıra. Bizim hedefimiz dar sokaklarla, çıkabildiğimiz kadar kasabanın içine dalmak…
Arnavut kaldırımı döşeli yokuşlar, çok güzel binalar, begonvillerle sarılmış küçük avlu ve bahçeler, setler üzerine veya ayaklar üzerine yapılmış ve yamaçtan nefis bir manzaraya bakan lokanta ve kahvelerle çevrili. Yavaş yavaş Agora=Çarşı’ya doğru ilerliyoruz. Yolda, Osmanlı Devri’nden kalan güzel çeşmeler, kültür merkezi olan bir camii ve minare kalıntısı ve restore edilen çarşı hamamının önünden geçiyoruz.
Birkaç manavın tezgahında, bu sıcakta boynunu bükmüş az sayıda sebze-meyve var. Bu yollarla bu yamaca yiyecek maddesi de taşımak zor olsa gerek. Yolun üstü sarmaşık ve asma dalları ile örtüldüğü için yeşil bir tünelin altında yürür gibiyiz.
Tam karşıdan Türkçe konuşan kalabalık bir grup iniyor. Önde rehber, elinde renkli bir şirket flaması, arkada onu izleyen bir otobüs dolusu vatandaş. “Ayyy ne var şimdi bu köyde, biz buraya neden geldik?” sesleri… Onları bilmem ama bizim neden geldiğimiz belli. Tepeden, aşağıdaki sonsuz mavilik ve sol kıyıdaki plajlar çok güzel görünüyor. Eski zeytinyağı fabrikası günümüzde pahalı bir otel olmuş, sağ kıyıda ise Molyvos’un eski limanı yer alıyor küçük mendireği ile.
Güzel bir Osmanlı çeşmesinin olduğu kavşakta pilimiz bitiyor, sıcak bir yandan, yokuş diğer yandan, günün sonuna doğru, bu yaşta bu kadar diyoruz ve aynı tip sokaklardan, harika evler, güzel bahçe ve sanat eseri kapılar arasından inişe geçiyoruz.
Molyvos son yıllarda öyle meşhur olmuş ki, zenginler eski evleri satın alıp, restore ettiriyorlar ve burada yaz tatili geçiriyorlarmış. Bu evlerin dekorasyon dergilerinde yer aldığı söyleniyor.
İklim de çok güzel, kışlar orta karar ama yazları da güney Ege adaları gibi çok sıcak olmadığı görülüyor. Bir gözlem daha: Molyvos diğer kasabalardan farklı olarak çok turistik. Daha bu mevsimde bile sokaklar turist dolu. Belki bu bir küçük dezavantaj oluşturabilir bizim için, şimdilik iyi güzel ama yaz ortası çok kalabalık olabilir.
Sahilden devam ederek, 5 km. sonra Petra’ya geliyoruz (Haritada no. 10). Burası günümüzün son noktası olacak. Öğlen uykusunun ardından millet kendini yeniden plajlara atmış, yaz başı olmasına rağmen ortalık cıvıl cıvıl. İngilizce, Almanca, Flemenkce ve Lehçe tabelalar çokca görülüyor. Anlaşılan bu bölge oldukça turistik. Bu, lokantaların kaldırım kenarına koydukları menülerin fiyatlarında da belli zaten. Her şeye 1 € civarında zam geldi.
Petra=Kaya anlamında. Kasabanın ortasındaki dev bir kayanın üzerinde minik bir şapel görülüyor, nefesi yetenlerle oraya çıkacağız. Grubun yarısı aşağıda kahve içmeye, ben dahil diğer yarısı da kayanın tepesine çıkmaya karar veriyoruz. Hediyelik eşya dükkanları arasından geçerek kasabanın arkasına, dar sokaklara giriyoruz ve işte dev kaya karşımızda.
Çok da zor olmayan bir tırmanışla 144-145 basamak çıkılıyor ve minik ve şirin şapele geliniyor. Bu malzeme buraya nasıl çıkarılmış diye hiç düşünmüyorum çünkü diğer bazı Ortodoks yapılarının konumlarını bildiğimden, “Bu hiçbir şey” diyorum, kendi kendime…
Şapel, “Panaghia Gylikofilusa” = “Güzel Öpüşlü Meryem”e adanmış… Symi adasında da yaptığım gibi, güzel öpüşlü Meryem’e, bu güzel adaya bir daha gelmek istediğimi fısıldıyorum, bakarsınız bu isteğimi kabul eder…
Bugün dönüş günümüz… Feribotumuz 9.00’da demir alacak… Erkenden ayrılıyoruz Alkaios pansiyondan, istikamet liman…
Köhne gümrük binası bu saatte bile havasız ve karanlık. Hemen dışarıya açılan köşede ufak bir Free Shop, muhtemelen biz Türkler için açıldı bu erken saatte. Eh bizler de komşuyu mahcup etmedik tabii, feribota binecek tüm Türkler bir anda küçük mekana dolunca bu kadar kalabalığa alışık olmayan kasadaki kız çuvalladı, hemen yardıma bir-iki kız daha gelince ortalık rahatladı. Feribotta yerimizi aldık, koca bir kamyonetin kutu kutu sardalye yüklemesini bekliyoruz feribota.
Buz dolu kutularda, Kalloni Körfezi’nin yağlı sardalyeleri bizim memlekete doğru bir yolculuğa çıkıyorlar, muhtemelen İzmir’in pahalı lokantalarındaki sofraları süsleyecekler. Yükleme tamamlandı, feribotumuz demir aldı, deniz sakin, karşı kıyı Anadolu. Limandan, kuzey-doğu rotası ile ayrılıyoruz, sabah ışıkları ile Mitilini çok güzel görünüyor…
Elveda Lesvos, belki bir daha görüşürüz seninle….
Neşe Gülnar Erkman
MİDİLLİ ADASI’NDA NEREDE KALINIR?
Midilli Adası’ndaki konaklama seçenekleri için online rezervasyon sitesi Booking.com‘u inceleyebilirsiniz. Hem çok sayıda fotoğraf ve doğru bilgiler, hem de gerçek konukların ayrıntılı ve güvenilir yorumları mevcut. Ayrıca ücretsiz rezervasyon iptali seçenekleri de sunulmakta…
Erenköy Kız Lisesi'nden mezun olduktan sonra eğitimine İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünde devam etti. Hayatta en büyük tutkularından biri seyahat etmek. Bu seyahatlerinin hikayelerini de farklı internet sitelerinde paylaşıyor. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin de aktif bir üyesi kendisi.