Verona Sevgililer Günü Festivali ve Verona Karnavalı
04/03/2015Orada bir yarımada var komşuda: Halkidiki
13/04/2015Suda yaşayan şehir: Venedik
Şehir ve deniz sanki iki aşık gibi sarmalamışlar birbirlerini…
Arabaların giremediği bir şehir düşünün! Cadde diye bir şey yok, su var – sadece su, yani deniz. Suyun dibi görünmese de güzel yeşilimsi mavi bir rengi var…
Evleri batırmışlar suya kazıklarla. Deli işi gibi geliyor ama öyle. Nasıl duruyorlar suyun içinde yıkılmadan ayakta bunca yıldır, anlamak zor. Tahta kazıklar çamurun dibine dibine batırılmış, o yüzden çürümüyormuş, temeli sağlam tutuyormuş, nasıl yaptılarsa artık… Kanal kenarlarında göreceğiniz tahta kazıklar ise tekneler için suyun derinliğini gösteren kılavuz kazıklarmış.
Kanallar arası geçit sağlayan birkaç tanesi büyük çoğu küçük sayısız köprü var. Kanallarda ulaşımı ise vaporetto dedikleri tekneler ve gondollar sağlıyor. İnsanların evlerinin önünde arabaları değil, sandalları veya tekneleri var.
Yürüme yolu var mı derseniz var elbet ama ancak 2-3 kişinin yanyana geçebileceği daracık romantik sokaklar.
Amsterdam gibi kanal kenarında yollar yok; kanal ve evler içiçe, yani binalar batmış gitmiş suya. Her sene daha da batmakta – milim milim batıyor şehir doğuya yani Adriyatik yönüne doğru. Binalar gözle farkedilecek kadar eğilmiş hafiften. Hepten batık şehir olmadan gidip görmek lazım yani :)
Aslında kocaman bir lagünün ortasında bir ada Venedik, öyle bir ada ki içini deniz sarıp sarmalamış kanallar halinde yararak ve 118 küçük adacık oluşturmuş kendi içinde. Çok acayip bir şey, hangi akla hizmet gidip orada yerleşip yaşamaya karar vermişler diyecek olursanız, Venedik halkı tarih boyunca çeşitli kavimlerin saldırılarına uğradıkça çareyi ana karadan kaçıp, suya ve adalara sığınmakta bulmuş.
Venedik’in etrafında da Murano, Burano, Lido gibi adacıklar var. Ana karadaki Mestre bölgesi de aslında ayrı bir kasaba veya şehir gibi dursa da, Venedik şehrine ait.
Venedik’i ana karaya sadece bir yol bağlıyor, o da üzerinden karayolu ve tren yolu geçen ince bir hat. Uçaktan şöyle görünüyor. (Güneşe karşı çektim, biraz fazla parladı ama bir fikir verir)
Venedik’e ne zaman gitmeli?
Bahar ve yaz aylarında her yer elbette ki göze daha bir güzel görünür. Venedik gibi doğa harikası bir yer de keza iyice görsel bir şölen olacaktır güneşli havalarda. Bu mevsimlerde giderseniz, şehri yürüyerek gezip keşfetmek, dar sokaklarında kaybolmak, kanalların üzerinden köprülerle geçip bol bol fotoğraf çekmek, nefis manzaralı kafe ve restoranlarda birşeyler yemek-içmek, hatta vaporetto ve gondol gezileri yapmak gibi sayısız keyifler tatilinizi güzelleştirebilir. Murano ve Burano adalarına bir tur yapmayı da unutmamak lazım elbette.
Ama Venedik’i ziyaret etmenin çok özel bir başka zamanı daha var, o da Venedik Karnavalı zamanı. İşte o masalsı şehir, karnaval döneminde iyice gerçek dışı bir yere dönüşür, sanki tarihin derinliklerine bir yolculuk yapar, Alice Harikalar Diyarında havasında bir tatil yapıp dönersiniz. Hele bir de yağmursuz havaya denk gelirseniz ve güneşli yüzünü gösterirse şehir, işte o zaman çok daha keyifli olur.
Biz 2015 yılında Sevgililer Günü Tatil Önerileri yazımızda sizlere “Verona in Love Sevgililer Günü Festivali” ile “Venedik Karnavalını” bir arada yaşayacağınız bir tatil tavsiye etmiştik. Kendi tavsiyemize kendimiz uyduk, tam da o hafta gittik, gördük, yaşadık ve fotoğrafladık.
Verona yazımız burada, Romeo ve Juliet’in şehri Sevgililer Gününde gerçekten en gidilesi yerlerden biriymiş…
Peki, Venedik Karnavalı nasıldı diyecek olursanız, hemen onu anlatmakla başlayayım Venedik hikayemize isterseniz. Kimbilir bakarsınız bir gün siz de benzer bir tatil yapmayı düşünürsünüz…
Venedik Karnavalı’nın tarihçesi ve maskelerin hikayesi
Venedik Karnavalı’nın tarihçesi 11. yüzyıl kadar eskilere dayanıyor. Yıllarca gösterişli kutlamalar ile gerçekleşen karnaval eğlencesi 18. yüzyılda ekonomik kriz nedeniyle düşüşe geçiyor ve 19. yüzyılda Fransızlar Napolyon önderliğinde Venedik’i işgal edince bir süre ara veriliyor. Sonrasında 1979’dan itibaren tekrar canlanıyor. Bugün turistik açıdan da getirdiği gelir nedeniyle özellikle teşvik edilen ve önem verilen bir karnaval.
Maskeli kostümler ile özdeşleşmiş Venedik Karnavalı’nın maskeleri ile ilgili birkaç hikaye anlatılmakta ama anlaşıldığı kadarıyla şöyle olmuş.
İlk çıkış noktası bir zamanlar ortalığı kasıp kavuran veba türü salgın hastalıklar olmuş. Yüzü yara bere içinde kalan halk insan içine öyle çıkmaktan çekinir ve maskeler ardına saklanırmış. Daha sonra bu kullanım kendini saklama isteği ile özdeşleşmiş ve sosyal sınıfların çok çeşitli olduğu bu şehirde rahatça eğlenmek için maske takma alışkanlığı doğmuş. Böylece maskeli balo ve partilerde bir fakirle bir soylu arada sınıf farkı olduğunu fark etmeden kol kola dans edip eğlenebiliyormuş.
Maskeler renk renk, çeşit çeşit. Sokaklarda Çin malı olanlar da satılıyor ama dükkanlarda İtalyan malı, el yapımı çok değerli maskeler bulunmakta.
Maskelerin bir kısmı yüzü yarım, bir kısmı da tamamen kapatıyor. Şıkır şıkır simli, tüylü ve taşlı tuşlu olanlar da var, hayvan motifli, özellikle kedi suratlı olanlar da. En garibime gidenler ise gaga gibi uzun burunlu olanlar. Malzemeler kartondan, dantelden, alçıdan, deriden ve metalden olmak üzere değişebiliyor.
Maske fiyatları 15 Euro’dan başlıyor; kalitesine, işçiliğine, kullanılan malzemeye ve süsüne püsüne göre 30-40-50 Euro şeklinde yükseliyor. Daha pahalı olanları da var.