Arabayla İstanbul’dan Polonya’ya – Bölüm 5: Zakopane
11/08/2018Arabayla İstanbul’dan Polonya’ya – Bölüm 6: Budapeşte
18/02/2019GJIROKASTRA
Üç gece kaldığımız Sarande’ye veda ederek yine otobüs ile bir saat uzaklıktaki Gjirokastra şehrine doğru yola koyulduk. Allahtan mesafe yakındı çünkü bu sefer otobüs hem çok kalabalık hem de yollar çok bozuktu. Otobüsten inip bir de yokuş yukarı kalacağımız pansiyona tırmanınca çok yorulduk ama kalacağımız pansiyonun penceresinden Gjirokastra kalesinin manzarasını görünce keyfimiz yerine geldi.
Gjirokastra’ya tek kelimeyle bayıldık. 17. yüzyıldan kalma cumbalı eski Osmanlı evlerinin ve heybetli kalesinin bulunduğu Gjikastra da 2005 yılından beri UNESCO Dünya Mirası listesinde.
Gjirokastra’da tek kelime İngilizce bilmeyen bir çiftin pansiyona çevirdiği evinin bir odasında kaldık. Zaten hemen hemen her aile evini pansiyona çevirmiş. İşlerini de oldukça iyi yapıyorlar, memnun kaldık biz.
Odamıza yerleşip dinlendikten sonra yemek yemek üzere eski şehir meydanına gittik. Arnavut kaldırımlı yollar, eski kapılı güzel beyaz badanalı evler, turist kaynayan sokakları ile ilk görüşte o kadar sıcak ve yorgunluğun ardından kendimizi mutlu hissetmemizi sağladı. “Pazari i Vjeter” denilen eski şehir meydanında bulunan ve geleneksel lezzetler sunan üç tane iyi lokanta var. Rrapi, Kuka ve Odaja. Biz tercihimizi Odaja’dan yana kullandık hem yemeğimizi yedik hem de kaleye çıkmak için biraz enerji toplayarak dinlendik.
Gjirokastra’da gezilip görülecek yerler Pazar i Vjeter’den ve kaleden ibaret. Tarihi M.Ö. 500 e kadar giden kale savunma amacı dışında yüzyıllar boyunca askeri garnizon, hapisane ve müze olarak kullanılmış. Kale günümüzdeki şeklini Bizans Döneminde almış. Kalenin surları Sultan II.Beyazıt döneminde eklenmiş. Evliya Çelebi de ünlü seyahatnamesinde bu kaleden bahsetmiş, o dönemde kale içinde 200 ev ve bir cami bulunduğunu yazmış. Kalenin içinde askeri müze, bir Amerikan uçağı ve Osmanlı döneminden kalma savaş topları sergileniyor. Gjere ve Drino dağlarının arasında kalmış olan vadide kurulmuş olan şehrin yukarıdan manzarası muhteşem! Biz kaledeyken akşamüzeri yine yağmur başladı. Hava mis gibi oldu!
Kaleyi gezdikten sonra aşağı doğru inerken Arnavutluk’u yaklaşık 40 sene komunist rejim ile yöneten Enver Hoca’nın etnografya müzesine çevrilmiş olan doğduğu evi ziyaret ettik. O dönemleri yansıtan tipik bir Gjirokaster Evini içeriden de görmüş olduk. Enver Hoca’nın evi dışında şehirde görülmeye değer birkaç örnek ev daha var. Bu evler ev sahiplerinin adıyla anılıyor. Zekati Evi, Skenduli Evi ve Gjikastre doğumlu Arnavut yazar İsmail Kadare’nin evi.
Pazar yerinde bulunan tarihi Osmanlı Dönemi cami yine ülkenin tüm şehirlerindeki camiler gibi restore edilmekteydi.
Artık yavaş yavaş Arnavutluk gezimizin sonuna yaklaşıyorduk. Gjirokastra sondan bir önceki duraktı. Ertesi gün dönüş otobüsüne bineceğimiz Korçe’ye gidecektik. En çok beğendiğimiz şehirlerden biri olan Gjirokastra’da kalan saatlerimizi kafelerde oturarak, hediyelik eşya dükkanlarını gezerek, geçirdik. Hava karardığında kaldığımız pansiyonun avlusunda birer çay yaptık kendimize, kalenin karanlıktaki ışıl ışıl manzarası ve yağmur eşliğinde.