Selanik: Bir ulusun geleceğinin doğduğu yer…
03/05/2014Avrupa’nın en batı ucuna yolculuk…
18/05/2014Sabah uykusunu çok seven bendenize bu seyahatte uyku haram. Yüzleri hiç gülmeyen garsonlar kahvaltıyı toplamadan dalıyoruz salona, vazifeyi yerine getirip 300 mt. uzaktaki modern Oriente Tren İstasyonu’nun altındaki metro istasyonundan 6 Euroluk günlük kartları alıp, “Kırmızı Hat=Linha Vermelha” ile Alameda İstasyonu’nda “Yeşil Hatta =Linha Verde”ye geçip Martin Moniz’de iniyoruz. (Kart için de 0,50 cent ödedik). Martim Moniz Meydanı, ünlü 28 no’lu tramvayın hareket noktası.
Şehirdeki tüm turistler burada, antik sarı tramvay kentin en önemli mahallelerinden geçerek büyükçe bir tur atıyor. Yarım saatlik bekleyiş ile biz de biniyoruz 28’e… Yokuşlarda zorlanmadan, daracık sokaklardan geçiyoruz. Kaldırım yok, yayalar evlerin duvarına yapışıyor biz geçerken, o kadar dar. Kentin en yüksek noktalarınadan Porta da Sol’da terkediyoruz 28’i.
Yüksek noktalarda seyir terasları (Miradores) yapmışlar, biz de birer kahve ile dinlenip, Tejo halicini, Alfama’nın evlerini, manastırları, kiliseleri seyrediyoruz tepeden. Sao Jorge Kalesi tepemizde bir taç gibi yükseliyor.
Bu gezide özel fotoğrafçım, sevgili eşim yanımda olmayınca uyduruk makine ve beceriksiz çekimlerimle idare etmeye çalışıyorum. Daracık geçitlerden kaleye çıkıyoruz ama içine girmek mümkün değil, bilet kuyruğu spiral şekilde uzanıyor, vazgeçiyoruz ve Alfama’nın merdivenli geçitlerinden, daracık sokaklarından sahile doğru akıyoruz.
Sahil kenarındaki şehirlerde kaybolmak mümkün değil, yön duygusu çok kuvvetleniyor gelen ılık rüzgarla. Küçük bir meydandaki kaldırım lokantasında keyif zamanı geldi, soğuk bira, morina balığı köftesi ve içi karidesli böreklere kişi başı 11 Euro ödüyoruz.
İkinci molayı ise yol üstündeki bir şarap evinde veriyoruz, rose şarap eşliğinde zeytin yağlı, kekikli peynir tabağı… Ohhhh, ne keyif…