Rüya gibi bir Portekiz gezisi: Bölüm 7 – Cabo da Roca
30/01/20203 günde Stockholm: İlk Gün
16/05/2020Algarve Bölgesi
Füsun Erdoğanlar Bengisu yazdı.
Lizbon’un renkli ortamına veda edip, Portekiz’in bağımsız ruhlu güney kıyılarını Algarve Bölgesini keşfetmeye karar verdik.
Kuzeydeki tepelerle çevrili olan Algarve, Portekiz’in diğer bölgelerinden çok farklı özellikte seyreden bir iklime, kültüre ve manzaraya sahip. Bölge rüzgarların ve dalgaların şekil verdiği kayaların oluşturduğu ve koruduğu çarpıcı sahil şeridi, sıcak denizi (İzmirliye göre soğuk tabii ki) ve Kuzey Afrika’dan gelen hava akımı sayesinde yıl boyunca devam eden ılıman bir havaya sahip. Bu avantajların yanında okyanus denizi olmasına rağmen rahat yüzülebilir olması, ince kumlu plajları, berrak denizi, su sporlarına uygun yapısı bölgeyi Güney Avrupa’daki en popüler tatil yerlerinden biri haline getirmiş durumda.
Ancak bizim Lagos’u ziyaret ettiğimiz dönem olan 5-6 Haziranda hava sıcak değil soğuk denebilecek kadar serindi ve deniz de Atlas Okyanusunun titreticiliğine sahipti. Açıkçası birkaç gün önce Çeşme’nin sıcak denizinde yüzüp Portekiz Kıyılarına ulaşmış biri olarak o soğuk havada Atlantik Okyanusuna ayağımı bile sokmadım. Ancak eşim buz gibi dümdüz denize çığlıklar atarak girdi. Hemen de çıktı tabii ki : )
Algarve’nin verimli toprakları, stratejik burunları ve nehirleri, Fenikeliler döneminden beri ziyaretçileri cezbetmiş. MS 711’den başlayan beş yüz yıllık Arap hakimiyeti, bölgenin mimarisinde, kafes bacalarında, azulejos adlı seramik tasarımlarında, portakal bahçelerinde ve badem ağaçlarında hala görülebilir bir miras bırakmış. Al ile başlayan yer isimleri Mağribi kökenli; Al-Gharb (“batı”) mesela, İslam İmparatorluğunun batı ucunu ifade eder. Algarve, 1249 yılında Hıristiyanlar tarafından geri alındığında, Portekizli yöneticiler Algarve bölgesinin ülkenin geri kalanından ayrı tutulduğunu vurgulayacak şekilde kendilerini “Portekiz ve Algarve” Kralları olarak tanımlıyorlarmış. Bununla birlikte, Portekiz’i 15. yüzyılda öne çıkaran, deniz keşiflerinin sponsoru Prens Henrique’nin, Sagres Kentinde büyük bir gemicilik okulu kurduğu ve bu güney kıyılarından keşif çağını başlattığı söylentileri ile Algarve Bölgesi olmuş.
1755 depreminin merkez üssü o zaman bölgenin başkenti olan Lagos’un güneyiydi. Neredeyse tüm kasabalar ve köyler yıkıldı veya çok kötü bir şekilde hasar gördü. Bu nedenle bölgede yapımı 1755 tarihten önceye dayanan çok az bina günümüze kadar gelebilmiş.
Faro Havalimanı’nın açıldığı 1960’lardan bu yana, uluslararası turizm, bölgenin ana endüstrisi olan tarım ve balıkçılığın yerini almış. Güneybatı sahilinin birkaç uzantısı, yıllık turist akınına hizmet eden yüksek katlı bina yerleşkeleri ile dolu olsa da; Atlantik Okyanusuna bakan batı sahillerinin tamamı ve Faro Kıyısının doğu lagünleri kalkınmadan çok daha az etkilenmiş.
Kıyıdan bölgenin iç kısımlarına doğru yapılan geziler, (mesela beyaz badanalı Alte Köyü veya doğudaki sınır kasabası olan Alcoutim gibi), size Algarve’nin kırsal yaşam tarzının neredeyse kesintisiz olarak devam ettiğini ispatlayacaktır. Biz kıyıdan biraz içeride konumlanmış Estoi Kasabasına giderek bunu biraz da olsa yaşadık açıkçası.
Algarve, tatil sırasında ne yapmaktan hoşlandığınız ile bağlantılı olarak tüm yıl boyunca ziyaret etmek için uygun bir bölge aslında. Eğer canlı ve hareketli bir tatil arıyorsanız; yaz aylarında Faro ve Lagos arasındaki sahil şeridi her yıl binlerce ziyaretçiyi ağırlayarak sizi fazlası ile tatmin edecektir. Bölgenin doğal güzellikleri, rüzgarların ve dalgaların şekillendirdiği kayaların arasındaki çarpıcı plajları ve merkezin canlı ortamı size uygun olacaktır.
Sakinlik arayanlar için ise, Albuferia ve Portimao gibi popüler tatil yerlerinin yakınındaki bölgelerde kalmak bile kalabalıktan kaçmaya yeterli olacaktır. Sık sık baypas edilmiş olsa da, Faro’nun kendisi bile görülmeye değer. Pitoresk Tavira, Doğu Algarve lagünlerini keşfetmek için ideal bir merkez iken, Lagos’tan da engebeli güneybatı sahilindeki oldukça özel plajlara ulaşabilirsiniz.
Bölgenin iç kısımlarındaki yamaç köyleri, hem vahşi doğası hem de ekili yemyeşil bitki örtüsüyle huzurlu bir tatil vadediyor. Algarve bölgesinin batı kesiminde, kıyıya yaklaşık 20 km uzaklıkta bir dağ zinciri olan ormanlık Serra de Monchique (Monchique Sıradağları), ise güzel yürüyüşler sunan olağanüstü bir doğal alan.
Bu kadar seçenek içinde biz deniz tutkunu bir çift olarak kendimize Lagos Sahillerine ulaşmayı hedef olarak seçtik ve benim mimar olmam nedeni ile de iç kısımdaki Estoi Kasabasında yer alan Rokoko Sarayını gezip görelim dedik.
Rotamız aşağıdaki şekilde belirlendi:
1- Lizbon Europcar Ofisi
2- Ponte Vasco da Gama – Asma Köprü
3- Vila Nova de Milfontes Kıyı Kasabası
4- Lagos Sahil Kasabası ve denizin şekillendirdiği kayalıklar arasındaki ince kumlu plajları
5- Estoi Kasabasında şu anda bir bölümü otel olarak kullanılan ihtişamlı saray – Pousada Palácio Estói.
Lizbon’dan yola çıkış ve Vasco da Gama Köprüsü
Lizbon’daki Airbnb evimizde son kahvaltımızı yapıp, zarif ve tarihi kente veda ettik. Kahvaltı için marketten alışveriş yaparken yine polis gördük. Yaşlı bir kadına yardımcı oluyordu. Markette polis olması bizi çok şaşırtan bir konu idi. Bunu Portekizli arkadaşımıza sorduk. Bölgesine göre marketlere polis koyabiliyorlarmış. Bizim kaldığımız bölge oldukça güvenliydi aslında.
Yeri gelmişken size Lizbon’da kaldığımız Airbnb evimizden bahsedeyim biraz. Apartman dairesi Duque de Ávila 45 numarada olup, gerek sahibi gerekse evin kendisi ve konumu şahaneydi. Kesinlikle tavsiye olunur. Size Lizbon’daki bu şık mekanın fotoğraflarını sunuyorum:
Uzun ve keyifli bir zaman geçirdiğimiz Airbnb evimize veda edip, metro ile Europcar firmasına doğru yola çıktık. Metro deyince klasik metro yapılarını sakın düşünmeyin. Portekiz genelinde seramik konusu tavan yapmış durumda ve Lizbon’daki tüm metrolar oya gibi işlenmiş. İşte size Lizbon metrolarından birkaç örnek…
Metro ile ulaştığımız araba kiralama firması Europcar bize iki üst sınıf araç vererek jest yaptı. Navigasyon isteyince genelde böyle oluyor. Ellerindeki araçlar çabuk tükendiğinden bir üst modele kolaylıkla geçiş yapılabiliyor. Bu arada eşim Murat sıra beklerken ben de etrafı gezdim ve Lizbon’dan ayrılmadan son seramik kaplı binamı da çektim: