Arabayla İstanbul’dan Polonya’ya – Bölüm 1: Belgrad, Sırbistan
27/01/2018Arabayla İstanbul’dan Polonya’ya – Bölüm 3: Auschwitz
28/02/2018Tetova
Tetova, Makedonya’da en çok Türk nüfusunun olduğu ve Makedonya’nın üçüncü büyük şehriymiş. Türkçe adı Kalkandelen. Açıkçası Tetova’ya uğramak istememin sebebi araştırma yaparken resimlerini gördüğüm ve sıra dışı bulduğum Alaca Camii’ni ve tarihi çok eskilere dayanan Harabati Baba Tekkesi’ni görmekti.
Alaca Camii’nin içi dışı rengarenk. Osmanlı saraylarının resimleri de var işlemeler arasında. Ayrıca kış günü daha bir güzel çağlayan Pena Nehri ve üzerindeki Taş Köprü de görülmeye değerdi.
Bir de caminin hemen yanında sanat galerisi olarak kullanılan eski Osmanlı hamamı var. Üsküp’e 45 dakika mesafede olan Tetova, Makedonya’nın olmazsa olmazı değil tıpkı Gostivar gibi. Ama bizdeki bu merak ve her yeri görelim duygusu yok mu :)
Alaca Camii ilk olarak 1438 yılında inşa edilmiş, ancak 17. yüzyıl sonlarında Kalkandelen’de meydana gelen yangında büyük hasar görmesi üzerine, 1833 yılında zamanın meşhur muhafızlarından Recep Paşa’nın oğlu mutasarrıf Abdurrahman Paşa tarafından yeniden yaptırılmış. Mimarı İsak Bey, zamanında, çoğu cami sultanlar, beyler ya da paşalar tarafından yaptırılırmış ancak Alaca Camii Kalkandelenli iki kız kardeş Hurşide ve Mensure tarafından finanse edilmiş. Camii avlusunda bulunan sekiz köşeli türbede, camiyi ilk inşaa ettiren iki kız kardeş yatmakta. Yapımı sırasında, kalem işi süslemelerin sırları için otuz binden fazla yumurta kullanılmış. Alaca Camii ve diğer Osmanlı camileri arasındaki en önemli fark, Alaca Camii’nin karakteristik bir dış kubbesi yok.
Harabati Baba Tekkesi ise camiye bir buçuk km uzaklıkta. Tekkeye girdiğimizde kimse yoktu ama daha sonra tekkenin görevlisi bizi içeri buyur etti ve biraz tekke ve tarihçesi hakkında bilgi verdi. Türkiye’yi çok yakından takip ediyor.
Tekkenin inşasına Vezir Sersem Ali Baba tarafından 1538 yılında başlanmış ve 1548’e kadar devam etmiş. Zaman içinde Harabati Baba Tekkesi adını alarak Bektaşiliğin önemli merkezlerinden biri olarak faaliyet göstermeye başlamış. Sonradan eklenen yapılarla birlikte Bektaşi tekkesi sadece dini değil, kültürel ve eğitici faaliyetlerde bulunan bir dergâh haline gelmiş.
Tekkenin geniş bahçesi çok güzel. Tekke bölgede ve Balkanların ötesinde özel bir öneme sahipmiş. Harabati Baba Tekkesi’ni oluşturan dini ve sivil yapılar arasında mihman evi, kütüphane, kışlık odası, aşevi, mescid, sebil, şadırvan, Fatma’nın evi (Harem Dairesi), köşkhane, türbe ve kabirler, ahırlar ve tali yapılar yer alıyor.
Kısa bir sohbetten sonra Gostivar’a gitmek üzere yolumuza devam ettik.
Gostivar
Gostivar Tetova’ya 28 km uzaklıkta. Gostivar’a gitmek istememin tek sebebi oralara kadar gitmişken annemin büyük bababannesinin memleketini görmekti. Taksi şoförü Caric bunu duyunca zaten sen hiç Türk’e benzemiyorsun diye düşünmüştüm dedi :)
Büyük babaannemizi yad ettikten ve sadece saat kulesi ve Saat Camii’ni gördükten sonra yolumuza devam ettik.
Gostivar’a yaklaştıkça hava soğumaya başladı ve yol boyunca kar manzaraları bize eşlik etti. Bu arada Gostivar ve Mavrova dışında Makedonya’da hiç kar görmedik, bu yıl Avrupa’da bile çok ılıman bir kış olmuş.
Mavrova
Gostivar’dan çıkınca 15 km uzaklıktaki Mavrova’ya çeviriyoruz rotamızı. Yükseltisi fazla olan bu bölgede başlayan beyazlıklar Mavrova’ya doğru giderken bize çok daha güzel manzaralar sunuyor. Gostivar, iklimi ve doğasıyla Makedonya’nın önemli turizm merkezlerinden biri. Ülkenin en büyük doğal parklarından biri olan Mavrova milli parkı, burada yer alıyor. Bünyesinde kayak pistlerini de barındıran Mavrova, özellikle kış turizmi açısından yalnızca Gostivar’ın değil Makedonya’nın da gözde mekânlarından.
Mavrova’nın manzarası öyle muhteşem ki! Mavrova Gölü’ne tepeden bakan sıra sıra dizilmiş kafelerden birinde kahve ve börek keyfi yaparken yanımızda sıcacık yanan şöminenin ısısıyla oradan hiç çıkmak istemedik. Göle doğru bir yürüyüş yapıp, kar sevincini yaşamaktan büyük keyif aldık.
Struga
Üsküp’ten Ohrid’e taksi ile giderken son durağımız olan Struga’ya uğradık. Struga Ohrid’e yaklaşık 15 km uzaklıkta. Çok şirin bir çarşısı olan Struga’nın asıl görülmesi gereken yeri Ohrid Gölü’nden çağlayan ve şehri iki yakaya bölen Kara Drim Nehri. Nehir boyunca şirin oteller pansiyonlar var. Kara Drim Nehri aynı Muğla Akyaka’daki Kadın Azmak’ı gibi. Turkuaz rengi, akıntıya kapılmış yosunları ile beni bir an Akyaka’ya götürdü.
Nehrin göl ile birleştiği yerde sazlıklar, ördekler, kayıklar, martılar, kumsal insana nasıl huzur veriyor.