Balkanlarda kış bir harika!
11/03/2017Girit Adası’nın en güzel plajları
01/05/2017Hanya’yı görmek…
“Hanya’yı ve Konya’yı görmek” deyimini yeri gelince kullanırız ama şahsen Girit Adası gezisi planlamadan önce Hanya’nın Girit Adası’nda olduğuna dair hiç bir fikrim yoktu benim Meğer Girit’in başkenti Kandiye’den (Heraklion) sonra ikinci büyük şehirmiş Hanya adada.
Bu deyimin kökenine ait pek çok açıklama var, hangisi doğru emin olamıyor insan. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Konya’da çıkan bir isyan sonucu, Sultan’ın Konya halkını Girit’in Hanya şehrine sürmesinden sonra ortaya çıkmış olduğu rivayeti ise en popüler olanı. Böylece birini korkutmak istedikleri zaman “Bak Hanya’yı da görürsün, Konya’yı da sonra” diye bir tehdit oluşmuş sanırım…
Konya’yı çok eskiden görmüştük, Hanya’yı da Girit’e gidince görmüş olduk, e tabii birkaç gün bunun esprisi dilimizde dolandı durdu
Girit’e dair
Hanya şehrini tanıtmadan önce Girit Adası’na dair biraz bilgi vermek istiyorum. Girit, Yunanistan’ın en büyük adası ve Akdeniz’deki de en büyük 5. ada olarak biliniyor.
Girit deyince klasik mavi-beyaz bir Yunan adası beklemeyin sakın, hiç alakası yok çünkü. Her yer buram buram tarih kokmakta…
Girit adasında ilk uygarlığın M.Ö. 7. Yüzyılda başladığı düşünülüyor. Ada dünyanın en eski medeniyetlerinden biri olan Minoan Uygarlığının merkezi olmuş. Bu dönemden kalan kalıntılar Girit’in Kandiye (Heraklion) şehrinde yer alan Knossos Arkeoloji Alanı ve Müzesinde sergilenmekte.
Girit tarih içinde birçok medeniyetin hükmü altına girmiş. Romalılar, Bizans İmparatorluğu, Endülüsten gelen Araplar ve Venedikliler gibi. Hatta bir ara Venedik’e bağlı Hanya Krallığı kurulmuş burada. Venedik ve Girit kültürü kaynaşınca sanat ve edebiyatta Venedik-Girit sentezi olarak adlandırılan akım ortaya çıkmış. Venedikliler ile uzun süren savaşlar sonrasında, Osmanlı’ya bağlı Girit vilayetinin kurulumasıyla birlikte adanın büyük bölümü Osmanlıların eline geçmiş.
Yaklaşık 2 yüzyıl Osmanlı hakimiyetinde kalan Girit’in bağımsızlığını kazanması 1898 yılında gerçekleşmiş. Girit bir süre yarı bağımsız bir krallık şeklinde yönetilmiş, ardından, 1913 yılında Yunanistan‘a bağlanmış. II. Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından işgal edilen ada, diğer birçok Avrupa ülkesi gibi epey harap edilmiş.
Farklı medeniyetlerin izleri
Girit, tüm bu farklı medeniyetlerin bıraktığı izler nedeniyle önemli bir kültür mirası ve tarih hazinesi barındırmakta. Bu gerçek ayrıca Girit’in mutfak kültürüne de yansımış. Girit yemeklerinde yine en az beş altı farklı uygarlığın sentezi bulunmakta.
Girit mutfağı adaya ziyaretçi çeken önemli sebeplerden biri.
Sağlıklı olması ve farklı lezzetiyle öne çıkan Girit mutfağında en çok kullanılan ürünler çok çeşitli otlar ve binbir türlü zeytinyağı elbette…
Deniz ürünlerinin yanısıra en çok kuzu ve tavşan eti tercih ediliyor. Girit’in bir de salyangoz yemekleri meşhur.
Adada çok güzel şaraplar da üretilmekte. Uzo dışında bir de “shot” şeklinde yemek öncesi veya sonrasında ikram edilen tsikoudia, yani Girit rakısı var yöreye özgü tatlar arasında. Tsikoudia, üzümden üretilen ama alkol derecesi yüksek olduğu için çok sert bir rakı çeşidi.
Girit, sadece tarihi kalıntılarıyla değil, akıl almaz güzellikteki denizi, lagünleri ve kanyonlarıyla da büyüleyici bir destinasyon. Biz hem gezelim görelim, hem de denize girelim diye Temmuz son hafta ile Ağustos’un ilk haftası gibi epey sıcak bir zamanı tercih ettik seyahatimiz için. Deniz keyfi ve yaz akşamları süper oldu ama 35 derece sıcakta tarihi kalıntıları gezmek epey bir zorladı haliyle :)
Bu arada deniz suyu sıcaklığı 25-28 arasında değişiyor adada, yani epey ılık denizi Girit’in yazın ortasında gidecek olursanız…