İç Anadolu ve Orta Karadeniz Gezisi: Sivas, Amasya, Tokat ve Çorum
24/04/2024Balkanlar ve Dalmaçya Kıyıları Gezisi – Bölüm 3: Split
13/09/2024Avrupa’da birçok şehir şüphesiz hala Ortaçağ havasını yansıtır. Öyle güzel korunmuştur ki bu şehirler, oralarda bulunduğunuz süre zarfında kendinizi birkaç gün de olsa başka bir devirde başka bir boyutta hissedersiniz.
Birçok kişinin benimle aynı fikirde olabileceğini düşünerek bu tarz şehirlerin başını Almanya’nın çektiğini söylemek isterim. Ancak Fransa’nın Alsace (Alsaz) bölgesi masalsı güzelliği ile Almanya’yı aratmaz. Aslında benzer coğrafya ve tarihte süregelen ilişkiler neticesinde Alsace Bölgesi biraz Almanya gibidir. Öyle ki yerel halktan konuştuğumuz birkaç kişi bu bölgede Fransızca’yı Alman aksanı ile konuştuklarını söyledi.
Alsace ve Lorraine yüzyıllar boyunca Almanya ve Fransa arasında gidip gelmiş ve 1871’den beri dört kez milliyet değiştirmiştir. Ancak I.Dünya Savaşından sonra artık tamamen Fransa’nın yönetimine geçmiştir.
Özellikle mimaride Alman etkileri taşıyan Fransa’nın bu sevimli bölgesi kalbimizde taht kurdu.
Alsace şarap rotasını, masalsı köyleri içeren bu gezimizi biz doya doya yaşayalım diye 10 gün olarak planladık. Ancak daha sıkışık bir program ile 5 gün de oldukça yeterli olur.
Colmar
Alsace Bölgesi’ndeki gezimize Colmar’dan başladık. Colmar’a gitmenin en kolay yolu Basel havalimanına giden bir uçağa binmek 😊 Basel Havalimanı, bilindiği üzere üç ülkenin ortasında bulunan, ama en yakın olduğu şehir Basel olan oldukça büyük bir havalimanı. Basel Euro Airport’a indiğinizde bir kapıdan Fransa’ya, bir kapıdan Almanya’ya bir kapıdan da İsviçre’ye gidebilirsiniz.
Biz Fransa’ya ilk defa ayak basacak olmanın mutluluğu ile hemen Fransa kapısından çıkarak yaklaşık 15 dakikalık bir otobüs yolculuğu ile bizi Mulhouse’da bulunan tren istasyonuna götürecek olan otobüse bindik. Mulhouse St. Lucia tren istasyonundan da zaten Colmar’a gitmek yaklaşık 45 dakika. Bu arada otobüs şoförlerinin çok kibar ve yardımsever olduğunu söylemeden geçemeyeceğim 😊
Gare de Colmar şehir merkezine yakın bir konumda, eğer bavulunuz ağır değilse merkeze 10-15 dakikalık bir yürüyüşle ulaşabilirsiniz. Yürümek istemeyenler için garın önünde otobüs ve taksi seçenekleri de mevcut. Bizim kalacağımız otel, gara yürüyüş mesafesinde olduğu için biz yürümeyi tercih ettik.
Colmar’da geçirdiğimiz dört günün ikisini Colmar’a ayırdık. Kalan günlerin bir gününü Alsace bölgesinin bir diğer şehri olan Selestat’a, bir gününü de Colmar civarında bulunan ve şarap rotası olarak da bilinen muhteşem güzel köylerden oluşan köy turuna (günübirlik katılmak suretiyle) ayırdık.
Colmar eski şehir merkezi öyle güzel ve büyüleyici ki, baştan sona 3-4 saatte gezebileceğiniz tüm bölgeyi, benim gibi fotoğraf çekmeyi seven biriyseniz iki günde ancak bitirirsiniz. Gecesi gündüzü ayrı güzel olan Colmar, bu dünyaya ait değil gibi. Hep böyle kal Colmar.
Bizim gittiğimiz tarihler aşırı kalabalık değildi ama yine de her milletten insan vardı. Sanırım günübirlik gezmeye gelenler de çok oluyor, öyle ki akşam saatlerinde sokaklar birden boşalıyor ve bu sefer de yerel halk Fransızlar dolduruyor kafeleri mekanları. Colmar ve Alsace Bölgesi’nin bir diğer özelliği Avrupa’nın en güzel Noelinin kutlandığı, sokakların rengarenk Noel süslemeleriyle bezendiği bir yer olması. Bu dönemde şehirde otel bulmakta hatta adım atmakta bile zorlanıldığını okudum. Ne güzel cıvıl cıvıl.
Noel pazarlarına denk gelemesek de yıl boyu açık olan Christmas mağazalarında gözününü doyurabilirsiniz. Hem Colmar’da, hem Strazbourg’da, hem de köylerde yıl boyu açık Christmas mağazaları var. Ben de bu dönemi çok seven biri olarak oldukça güzel bir göz banyosu yapmış oldum tüm dükkanları tek tek gezerek ve bir şeyler alarak 😊 Seyahatlerin en güzel yanlarından biri de bu değil mi zaten😊
Colmar eski şehir merkezine kaldığımız otelden on dakikalık bir yürüyüş mesafesi ile ulaştığımızda önce Le Petit Venice kısmından başlamış olduk. Başlangıçta şarap üreticileri, bahçıvanlar ve kayıkçılardan oluşan kırsal bir topluluğun yaşadığı bir bölge olan Le Petit Venice, günümüzde şehrin en turistik noktası. Kafelerle süslenmiş, Alsace evleri ile çevrelenmiş, rengarenk çiçekler ile bezenmiş ve bir kuğu ailesinin de orada yaşıyor olması ile tam bir yağlıboya tablo !
Müze gezmeyi sevenler için şehirde bulunan müzelerden en ünlüsü Unterlinden Müzesi. İsmini bahçesindeki ıhlamur ağaçlarından alan müze önceden bir manastırmış. 19. yüzyılda müzeye dönüştürülerek Arkeoloji, Rönesans, Ortaçağ ve Modern sanat eserlerine ev sahipliği yapıyor.
Diğer önemli bir müze olan Bartholdi Müzesi, Frederic Bartholdi’nin Colmar’da doğup büyüdüğü ev. Kendisi meşhur Özgürlük Heykeli’nin tasarımını yapan Fransız heykeltıraş. Bartholdi’nin ismine ve eserlerine Colmar’da ve diğer Fransız şehirlerinde sıkça rastlayabilirsiniz. Ayrıca şehrin çıkışında Özgürlük Heykeli’nin bir replikası bulunuyor. Çikolata Müzesi, Hansi müzesi ve Etnografya Müzesi de müze gezmeyi sevenler için birer alternatif olabilir. Colmar’ın kendisi de bir açık hava müzesi bu arada.
Bu açık hava müzesinde mimari anlamda beni etkileyen binalardan biri Kafalar Evi (La Maison des Tetes) oldu. Hayli ilginç bir dekorasyona sahip Rönesans döneminden kalma bina günümüzde restoran olarak hizmet veriyor. Asık suratlı kafa figürlerinden oluşan binaya ismini de bu figürler vermiş.
Şehirdeki iki ihtişamlı kiliseden biri, Dominicains Kilisesi (Eglise des Dominicains)
Dominicains Kilisesi 1200’lü yıllarda inşa edilmiş. Katolik kilisesine giriş 2 euro. Gotik mimarisi ile göze çarpan diğer bir kilise olan St. Martin Kilisesi 1300’lü yıllarda inşa edilse de geçirdiği bir yangın sonrası büyük hasar almış. 1500’lü yıllarda onarıma giren St. Martin Kilisesi merkezde gezebileceğiniz tarihi yapılar arasında yer alıyor.
Pfister Evi, Colmar şehrinin en ünlü evi olarak geçiyor. 11 rue des Marchands adresinde bulunan ev 1537 yılında inşa edilmiş, 1577 yılında da eve yeni eklemeler yapılmış. Evin ismi 1841-1892 yılları arasında o evde oturan Pfister ailesinden gelmekte. Evin dış cephesinde İnanç ve Adaleti temsil eden figürler bulunmakta.
Küçük Venedik’e yaklaşırken karşımıza çıkan evin adı Koifhus yani eski gümrük binası. Gotik mimarinin özelliklerini taşıyan binanın hemen karşısında yer alan Bartholdi’nin eseri Schwendi Çeşmesi de çok güzel.
Büyük Pazar (Marche Couvert) çeşit çeşit peynirler, şarküteri ürünleri, sıcacık bagetler, taze sebze ve meyvelerin satıldığı 1800’lü yıllardan kalma bir pazar.
Selestat
Colmar’dan sadece 10 dakikalık bir tren yolculuğu ile ulaştığımız Selestat,Alsace bölgesinin bir diğer şehri. Kendine has mimari evleri, ,tarihi binaları olan bu şehir Colmar kadar sükse yapmamış olacak ki tur rotalarında pek bulunmuyor. Doğruyu söylemek gerekirse evet Colmar gibi değil. Ancak bizim gibi bol vakti olanlar bence yine de bu yakın mesafede bulunan şehri gezip görmüş olur.
Kasabada, Romanesk Sainte-Foy Kilisesi (12. yüzyıl), Gotik Saint-Georges Kilisesi (13.-15. yüzyıl) ve Hümanist Kütüphane gibi Tarihi Anıtlar olarak kayıtlı beş bina ve otuz bina bulunmakta. Şehrin belirli noktalarında yerlerde bulunan pençe figürleri efsaneye göre Sélestat kasabasını kuran ve ona adını veren dev Sletto’nun adımları. Pençe figürlerini takip ederek şehrin önemli turist cazibe merkezlerini gezebiliyorsunuz. Bu arada Colmar yollarında Selestat’taki gibi pirinç üçgen levhalar üzerindeki Özgürlük Heykeli motifleri var.
Alsace Şarap rotası ve Masalsı Köyler
Colmar’daki son günümüzde köy turuna katıldık. Civardaki köyleri gezmek için araba kiralayabilir ya da toplu taşıma ile gezebilirsiniz ama tavsiye etmiyorum çünkü çok sık ulaşım yok ve hangi otobüs, hangi tren derken biraz mesai yapmanız gerekiyor. Ya da bizim gibi yerel bir tura katılabilirsiniz. Zaten rota hep aynı oluyor. Civarda çok fazla köy olmasına rağmen belli köyler geziliyor. Çünkü bu köyler en güzelleri.
Biz sırası ile: Eguisheim, Kaysersberg, Riquewihr, Haut-Koenigsbourg Şatosu, Ribeauville ve Hunawihr köylerine gittik.
Turumuz 9 kişilikti ve üstü açık havadar rahat bir Mercedes araba ile gerçekleşti. Araba kullanmayıp, etrafa bakına bakına gitmek çok keyifliydi. Ribeauville köyünden olan rehberimiz Sebastian, Fransızcaya çalan İngilizcesi ile oldukça sempatik bir Fransızdı 😊 Turumuzda Peru, Kanada, Amerika’dan gelenler, biz ve bir de Fransızlar vardı.
Eguisheim
Eguisheim, Colmar’a 7 km uzaklıkta minicik, rengarenk ve gerçek anlamda kurabiye gibi evlerle dolu olan bir köy. Bozulmamış Orta Çağ dokusu ile, pencerelerinden çiçekler sarkan tarihi evleri ve üzüm bağları ile çevrili doğası sayesinde şarap üreticiliği ile de ünlü. Eguisheim, 2013 yılında “Fransa’nın En Güzel Köyü” seçilmiş. Eguisheim’de gezilecek yerler arasında ilk durak köyün güzel sokakları. Köy gerçekten de çok fotojenik.
Rempart Sud sokağı köyün ikonik görünümünü oluşturan bir nokta. Köyün küçük meydanında Saint Leon Şapeli ve Saint Leon Çeşmesi var. Saint Leon, Alsace bölgesindeki en büyük çeşmelerden biri. Uzun yıllar tüm bölgenin su ihtiyacını karşılamış. 11. yüzyılda yapılan Saint Leon Şatosu yıllar içinde neredeyse tamamen yıkılmış. 1894 yılında şatonun bulunduğu yere aynı isimle başka bir şapel yapılmış.
Kaysersberg
Kale kalıntıları ile çevrili Kaysersberg, en sevilen Alsace köylerinden biri. Kaysersberg’in arasından geçen Weiss Nehri ve üzerindeki tarihi taş köprü buranın simge manzarası. 2017 yılında “Fransa’nın En Sevilen Köyü” seçilmiş. Ayrıca, Colmar’a sadece birkaç kilometre uzaklıkta. Köyde Kaysersberg Kalesi var. Kaleye çıkmak yaklaşık bir saat sürüyor. Kaysersberg, doğası, tarihi ve yine kurabiyeye benzeyen evleri ile “burası gerçek mi?” dedirtecek kadar güzel.
Riquewihr
Riquewihr, en güzel Alsace köylerinden bir diğeri. Ayrıca, aynı Eguisheim gibi, “Fransa’nın En Güzel Köyleri” anlamına gelen “Les Plus Beaux Villages de France” kurumunun bir üyesi. Köy, rengarenk mimarisi ve Arnavut kaldırımlı dar sokakları ile yine sizi kendine hayran bıraktırıyor. Köyde meşhur Kate Wolfhart’ın Christmas mağazası var 😊
Haut-Koenigsbourg Şatosu
Château du Haut-Koenigsbourg, bir Orta Çağ kalesi. Sélestat’a giderken tren camından görmüştük ve Vosges dağlarında, Yukarı Ren Ovasına bakan kayalık bir tepe üzerinde o dönemde inşa edilmiş olması beni hemen kendine hayran bırakmıştı. Tarihçesine göre Orta Çağ’dan terk edildiği Otuz Yıl Savaşları’na kadar birbirini izleyen güçler tarafından kullanılmış, 1900’den 1908’e kadar Alman II. Kaiser Wilhelm’in emriyle yeniden inşa edilmiş. Oldukça sık bir orman yolundan tepeye doğru çıkarak şatoya ulaşılıyor ve Ren Ovası’nın manzarasını da izleme şansınız oluyor.
Yıllardır gitmeyi planladığım bu zamana kısmet olan Alsace gezisinde Riquewihr Köyü ve Haut -Koenigsbourg Şatosu benim için çok özel. Çocukluğumdan beri masallara, özellikle Grimm Masalları ve Andersen Masallarına olan hayranlığım ve bu masalların bazılarının Disney stüdyolarında can bulmuş halleri beni hep etkilemiştir ve etkilemeye de devam eder. Bir Fransız masalı olan Beauty & The Beast masalındaki film sahnelerine ilham olan bu rengarenk masalsı Alsace köyleri ve canavarın yaşadığı şatoya ilham olduğunu düşündüğüm Haut -Koenigsbourg Şatosu, şatonun yüksek bir tepede olması ve sık bir ormandan geçilerek gidilmesi tıpkı masallardaki gibiydi. Böylece görmek istediğim özel yerlere bir “tick” daha atmanın mutluluğunu yaşıyorum 😊
Ribeauville
Riquewihr’ın hemen yanı başındaki Ribeauville, Alsace Şarap Yolu üzerinde, dağlar ve üzüm bağları ile çevrili kasabalardan biri. Alsace’ın ikonik manzaralarını sunan konumu, Seigneurs de Ribeaupierre döneminden miras kalan üç kalesi ile birleşince haliyle ziyaretçisi de çok.
Ribeauville, renkli ahşap evleri, Rönesans stilindeki mimari yapıları, büyüklü küçüklü hediyelikçileri ve çiçekli sokakları ile yine bir tablo gibi. Ribeauville, aynı zamanda Alsace’ın en eski festivalinin de 600 yıldır ev sahibi. Eylül ayının ilk haftasında gerçekleşen The Pfifferdaj Festivalinin hikayesi ise geçmişte flüt çalarak Ribeauville’e gelen ve burada yaşayan herkese flüt çalmayı öğreten bir çocuğa uzanıyor.
Hunawihr
Ribeauville’ye çok yakın olan Hunawihr’in çevresi şarap üreticisi evlerle çevrili. Kasabanın içi 17. ve 18. yüzyıl yapımı evlerle dolu. Kasaba bir tepeye kurulu olduğu için sokaklarda yürümek için yokuş çıkmanız ve inmeniz gerekiyor. Biz de hem yorgun olduğumuz için, hem de tur ücreti dahilinde “Le Petit Train” hakkımız olduğu için tüm tur grubu olarak iki köyü de içeren tren turuna katıldık.
Alsace leylekleri
Leylekler Alsace’ın geleneksel sembolü haline gelmiş. Tüm bölgede hediyelik eşyalarda, pencerelerde, süslemelerde, her yerde leylek figürünü görebilirsiniz. Tatilimiz boyunca gezdiğimiz her şehirde leylek yuvalarını ve üzerimizde uçan leylekleri bol miktarda gördük. Yani bu da demek oluyor ki biz de daha çook gezeceğiz 😊
Şöyle bir alıntı da ekleyeyim bu konuda:
“20 yüzyılın başında burada binlerce leylek vardı fakat 1980’lere gelindiğinde sadece birkaç çift kalmıştı. Bu durumu etkileyen nedenler arasında kışı geçirdikleri Afrika’da leyleklerin avlanması ve haşerelere karşı kimyasal madde kullanımının artmasının yanı sıra Kuzey Avrupa’da sulak arazilerinin kurutulması ve elektrik kablolarının yarattığı tehlike de vardı. Bu kuşların yeniden kazanılması için göç etme çabalarını engelleyerek leylekleri kış boyunca Fransa’da tutan üreme programları öylesine başarılı oldu ki 1998’in sonlarında 200’den fazla leylek çifti Alsace’a yuva yaptı.” (Catherine Barr, Berlitz Fransa cep rehberi )