Atlanta: Martin Luther King, CNN ve Coca-Cola
12/11/2015Philadelphia: Bağımsızlık, aşk, sanat ve tarihin şehri
24/01/2016Sanırım burayı Mardi Gras zamanında bir kere daha gelmek lazım, bu şehir Mardi Gras Karnavalı ile ünlü. Aksesuarlarını her yerde görebilirsiniz ancak Venedik’de satılanlar kadar güzel değil.
Tennessee Williams bu evde yaşarken 1942’de en ünlü oyunu ‘A Streetcar Named Desire’ (Arzu Tramvayı) oyununu yazmış. Evinin penceresinden tramvay görünüyormuş.
Tennessee Williams 1962 den 1983 ölümüne dek bu evde yaşamış. Her yıl Mart ayında yazarın adına düzenlenen bir festival var.
French Quarter’da bir çok tur var katılabileceğiniz, bunlardan biri de ‘Haunted Houses Tours’ -Hayaletli Evler ve Efsaneler. Katılmadım ama 2 saat sürdüğünü ve 25 dolar civarında olduğunu söyleyebilirim ilgilenenler için.
Bu da La Branche House. 1835’de yapılan bu bina French Quarter’daki en fazla fotoğraflananlanlardan biriymiş. Varlıklı bir şeker tüccarı tarafından bu ev özellikle meşe yaprağı motifindeki dantel görünümlü balkonuyla dikkat çekiyor.
Yüzyıllarca New Orleans’da ulaşım aracı olarak kullanılan atlı arabalar şimdi French Quarter’da turlar için kullanılıyor. Sürücü sizi hem gezdiriyor hem de bilgi veriyor, ancak oldukça pahalı: 4 kişi 1 saat 180 dolar!
Amerika’da dövmesi olmayan birini görmek neredeyse imkansız, bir de aklıma gelmişken sokaklarda başıboş gezen ne kediye ne köpeğe rastladım ama bol bol evsiz ve işsiz vardı dertlerini kartonlara yazıp para isteyen…
New Orleans ABD’nin petrolünün %11, doğal gazının %19’unu karşılıyormuş Ayrıca en büyük tuz üreticisiymiş, balıkçılıkta ikinci büyük, pamuk, şekerkamışı ve pirinçte ilk ondaymış. Bir de buna limanı ve turizmi ekleyin.
New Orleans son derece özgürlükçü, hareketli ve eğlenceli bir şehir gerçekten. 1970’lerden beri LGBT yürüyüşü oluyormuş .
Amerikalı yazar William Faulkner’ın New Orleans Pirates Alley’de bir süre yaşadığı bu dört katlı binanın en alt katında bir kitapçı var.
Arkada Pat O’Briens, 1794 de önemli büyük çiftlik sahibi Etienne Marie de Fletcher’ın evi şimdi ise bölgenin en ünlü barlarından biri, önde bahşiş toplamaya çalışan sanatçı…
Şehrin çok güvenli olmadığını okumuştum ve yalnız olduğum için hiçbir şehirde akşam 9’dan sonra dışarda kalmadım ancak hem otelim bir sokak ötede olduğu için hem de otel çalışanlarının desteğiyle bu kuralımı biraz bozdum ve hiç pişman olmadım.
Kalabalıklaşmaya başlayan sokaklar, ilginç tipler…
Mardi Grass boncukları – Bu boncuk kolyeler yukardan balkonlardan atılıyordu. Burada önemli olan yere düşmeden yakalamakmış..
Müzik ve eğlence başlasın…
Bu şehir gerçekten hayaletli galiba..
Caz her yerde…
New Orleans, caz müziğinin doğum yeri. Preservation Hall da her gece geleneksel caz müziğinin en güzel örneklerinin çalındığı yer. 1961 yılında kurulan bu yerin amacı bu müziği korumak, sürdürmek ve ölümsüzleştirmek.
Haftanın 7 günü 45 dakika süren saat 20:00 – 21:00 ve 22:00’de üç defa performans yapıyorlar. Önce giden önce oturuyor ama aklınıza konser salonu gelmesin, bir oda, tahta, arkalıksız banklarda ya da yerde oturanlar iki adım önünüzde şahane bir orkestra… Biletler 15 dolar ve kapıdan alıyorsunuz, bu kuyruktaki şanslı kişilerden biri de bendim. İçerde kamera yasak bu arada…
New Orleans’ın kendine has bir mutfağı var. Ben bir İzmirli olarak kabuklu kabuksuz bütün deniz ürünlerini severim. Ama burada hepsi kızartılmış, acılı baharatlı soslara bulanmış servis ediliyor. Epey mide ağrısına mal oldu.
Buranın Cajun ve Creole denilen çok özel bir mutfağı var. Creola, Louisiana’da yaşayan Fransız Afrikalı etnik gruba ve onların konuştuğu dile verilen bir kelime. Creole mutfağı da Fransız ve İspanyol mutfaklarının bu bölgede yetişen malzemelerle birleşmesi sonucu doğmuş. Acılı, baharatlı, soslu…
Cabildo, Amerika’nın en önemli binalarından biri. 1779 yılında yapılmış, 1788’de büyük bir yangında yanmış, 1797 yılında tekrar yapılmış. Bu bina Fransa, İspanya ve yine Fransa ve en son ABD tarafından hükümet binası olarak kullanılmış. 1908’de bina Louisiana Devlet Müzesine dönüştürülmüş ve bu tarihten itibaren Louisiana tarihini halka öğretme misyonunu yüklenmiş. Giriş 6 dolar.
French Market, Amerika’nın en eski pazarı. Bu alan daha önce Kızılderililer tarafından ticaret noktası olarak kullanılmış, daha sonra 1791 yılında İspanyollar tarafından inşa edilmiş.
İlk önce adı ‘Meat Market’miş, çünkü French Quarter’da et satılan tek yer burasıymış. Daha sonra et başka dükkanlarda da satılmaya başlanınca adı ‘French Market’ olarak değiştirilmiş.
Burada çiğ et, balık, sebze ve meyve alabileceğiniz gibi yemek de yiyebilirsiniz. Bu da benim menüden seçtiğim şey – içinde timsah eti var!
1 Comment
herşeyiyle kendine aşık edebilecek bir şehirdir kendisi. insanları, barları ,cafeleri, herşeyiyle on numara bir şehirdir.