Eskisiyle yenisiyle kendine has bir şehir: Kavala
13/04/2014Selanik: Bir ulusun geleceğinin doğduğu yer…
03/05/2014Vadstena
Jönköping‘den sonra Vadstena kasabasına gitmek üzere yola koyulduk. Artık Baltık denizi kıyısında değil Växjö kentinden beri sürekli göller bölgesindeyiz. Bu seferki güzergah ormanlık değildi. Tarlalardan oluşuyordu. Yol boyunca karşımıza çıkan saman balyaları ilginç bir dekor oluşturmuştu.
Yolda mazot almak için bir benzincide durduk. Şaşkınlık içinde fark ettik ki, içinde kimse çalışmıyordu ve herşeyi kendin yapmak zorundaydın. Kredi kartıyla öyle farklı bir ödeme şekli vardı ki; işin içinden çıkamadık. Sürekli “kredi kartı geçersiz” mesajı veriyordu. Deli olacağız. Bizim gibi dizel yakıt almaya çalışan bir turist Murat’a yardım etti. Onlar olayı çözmüşler. Önce kartı okutup işlemi başlatmak sonra aynı kartı yine okutup ödemeyi onaylatmak gerekiyormuş. Yardımcı olan turistlerden biri Kuşadası’nda kalmış bir Avustralyalı diğeri ise Güney Afrikalıydı. Eşimin notlarına göre dizel yakıt Türkiye’den daha pahalıymış.
İsveç’te araba kiralayacak olanları benzin yada mazot almak için bekleyen işlemleri yazmayı özellikle önemli buldum çünkü biz epey sıkıntı çektik. Bari siz zorlanmayın. Zira istasyonlarda görevli yok. Tam anlamıyla kendi kendinizle başbaşasınız. Her zaman size yardım edecek birini bulamayabilirsiniz. Biz şanslıydık mevsim yazdı, turist boldu.
Neyse gelelim İsveç’in ikinci büyük gölü olan Vättern Gölü kıyısındaki Vadstena kentine. Biz çok beğendik. Çok keyifli bir kentti. Turizm Ofisinden aldığımız bilgiye göre kentte görülecek en ilginç yer Abbey Kilisesi imiş. Bu bölge dini turizm açısından çok önemliymiş. Din turizmine yönelik otel ve restoranlar gördük. Burası kilisesi, manastırı, rahibe manastırı, otelleri ile dini bir kompleks. Kilisenin içini gezdik. Vitrayları, yerdeki oldukça ilginç mezar kapakları (bu eserleri korumaya almamışlar. İnsanlar üstüne basıyor), ahşap kürsüsü ile oldukça çarpıcıydı.
Burada fazla oyalanmayıp, Vättern Gölü kenarına doğru ilerledik.
Yol boyunca şirin sanat galerileri gördük. Hatta bunlardan birinde resim ve heykel sergisi açılışı vardı. Şampanya ikram ediyorlardı. Ben de şampanyamı yudumlayarak eserleri inceledim.
Yürürken yat limanı gibi bir yere geldik. Burada son derece büyük, dört tarafı su ile çevrili kale-saray tarzı bir yapı ile karşılaştık. 1620 yılında tamamlanan eski bir kraliyet kalesi imiş bu fotojenik yapı. Yanında güzel bir park vardı. Köpeğini dolaştıran bir adama bizim fotoğrafımızı çekme şerefini bahşettik. Sonra da güzel bir dondurmacı bulup, parkta keyifle yedik. Başındaki miğferi ile ufak bir çocuk çok hoşuma gitti ve deklanşörümde yerini aldı.
Israrlı isteğim üzerine yine Vättern Gölü kıyısındaki bir başka kent olan Motala’da bir yemek molası verdik. Burası Göta Kanalı ile çevresindeki göller bölgesinin ana merkezi olarak kabul ediliyormuş. Kanalları, kanallara giren tekneleri, yemyeşil parkları ile sempatik ve sakin bir kent. İngilizce bilmeyen bir çocuğa el kol hareketleri ile tarif ederek fotoğrafımızı çektirdik.
Kentte bir motor müzesi vardı ama sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer misali müzenin içine doğru bir kafa uzatıp kaçtık.
Parkta fotoğrafçılara poz veren yeni evli bir çift benim de onları fotoğraflamam ile şoke oldular. Hiç istifini bozmadan yoluna devam eden bendeniz arkamda gülümsemesi dona kalan bir çift bıraktım.
Örebro
Yeni kentimiz Örebro yolunda arabayı ben kullandım ama bir an önce yetişme telaşı ile 70 kilometre ile gitmem gereken yerleri 100-110 ile geçtim. Allahtan ceza yemedik.
Örebro ziyaret ettiğimiz kentlerin içinde en güzeliydi. Kent içine adım atar atmaz Svartån Nehri kıyısında şato benzeri harika bir yapı karşımıza çıktı. 4 katlı Allehandaborgen adlı bu kırmızı bina 1891 yılında Örebro Sparbank için inşa edilmiş ve 1934’ten beri Nerikes Allehanda adlı yerel bir gazetenin ofisi olarak kullanılıyormuş.
Daha sonra İsveç’in en fotojenik Kalesi olan Örebro Kalesi’ni gördük. Svartån Nehri boyunca uzanan ve Vasa Kraliyet Ailesine ev sahipliği yapan bu Orta çağ kalesi şu anda sanatsal etkinliklerin merkezi olarak kullanılıyor. 700 yıl boyunca Svartån Nehri üzerinden geçen herkesi gözleyen bu kale şimdilerde ise meraklı turist gözleri tarafından ilgi ile inceleniyor.
Örebro’nun gizli kalmış şahane bir kafeteryasını Lonely Planet adlı rehber kitap sayesinde bulduk. İçinde gizli bir bahçesi ve şişelerle süslenmiş bir at heykeli vardı. Danish, cinammon roll ve daha bir sürü müthiş lezzetli yerel tat yakaladık burada. 1910 yılından beri hizmet veren Hälls Bageri & Konditori adlı bu kafeterya-pastane karışımı mekan harika bir mola şansı. Israrla tavsiye olunur…
Enerji ikmali yaptıktan sonra kendimizi belediye binasının ve büyük bir kilisenin yer aldığı bir meydanda bulduk. Örebro Radhuset ve St Nikolai Kyrka… Asıl ilginç olan şuydu ki, meydana devasa boyutta sarı ahşap bir tavşan yerleştirmesi yapmışlar. Hatta bu iş için elektrik direğinin birini sökmüşler. Üstüne üstlük sarı tavşan meydandaki anıta dayanarak poposunu kiliseye dikmiş, iyi mi :) Bayıldık hemen deklanşöre bastık. “Üzerine oturmayın boyanırsınız” ibaresi bile var. Kuzey Avrupa’da her şey insan için demiştim size…
Hollandalı sanatçı Florentijn Hofman Örebro’daki openART bienali kapsamında 13 metrelik Stor Gul Kanin (Big Yellow Bunny) adlı bu heykeli yerel malzeme ve zanaatkarlar ile oluştururken kamu alanlarının amacını sorgulamayı ve içindeki anıtın perspektifini değiştirmeyi amaçlıyormuş. Amacına ne kadar ulaşmış siz karar verin.
1 Comment
merhaba evlilk yil donumunuzde isvec e gittiginizi yasmissiniz bizde ailecek ole bi planimiz var vizemis cikar ise sizce vize ye basvurmak icin ne tur olan program yapmaliyim…