Uppsala
Bu ilginç kente veda edip, Uppsala’ya doğru yola koyulduk. Bu sefer arabayı Murat kullandı. Araba kiralayanlara tavsiyem navigasyon cihazı almalarıdır. Bize Tom Tom verdiler. En iyisi oymuş sanırım. Bizim hızımıza ayak uyduramayıp bazen kafası karışsa da çoğu zaman oldukça işe yarıyor.
Otelimize yerleşip, karnımızı doyuracak bir yer avına çıktık çünkü akşam olmuştu. Rehber kitaptaki restoranı yoldan geçen bir genç grubuna sorduk. Tarif ettiler. Sonra arkamızdan koşa koşa gelen bir tanesini görmeyelim mi… Meğer restoran el değiştirmiş ve adı da değişmiş. Bize başka restoranlar önerdi. Bu özel çabaya, zarif yaklaşıma teşekkür ettik. Yürürken nehir kenarında oldukça hareketli ve kalabalık bir restoran gördük. Meğer Yunan Restoranı imiş. Çalışanlar İsveçli ama yemekler bizden. Hatta benim yediğim yemeğin adı neydi dersiniz? İmam Bayıldı! Bu arada Tzatziki adlı bu restoranın ev şarapları kötüydü. Bir Yunan restoranının İsveçliler tarafından bu derece rağbet görmesi bizi epeyce şaşırttı doğrusu.
Otelimiz Radisson Blu ilginç iç mimari çözümleri ile doluydu.
Dolabın içindeki katlanan ütü masası bize yer tasarrufu sağlaması açısından çok pratik geldi.
Banyoda yan yana bir küvet ve bir de duş vardı. Çiftlere aynı anda banyo yapma imkanı. Çok fantastik.
1477 yılında kurulan Uppsala Üniversitesi hem ülkenin hem de İskandinavya’nın en eski üniversitesi olma sıfatını taşıyor. Bu nedenle ağırlıklı olarak öğrenci kenti. Fyrisån Nehri kenti ikiye ayırıyor. Turistik olan bölümü batı kısmı. Şehrin her yerinden görülen Domkyrka Katedrali 118 metre yüksekliği ile İskandinavya’nın en yüksek katedrali. İsveç’in hemen hemen her kentinde olduğu gibi burada da 1549’da Gustav Vasa tarafından yaptırılan bir kale var.
Otelin ücretini nakit olarak ödemem görevliyi çok şaşırttı. Genelde kredi kartı ile çalışıyorlar anladığım kadarı ile.
Pazar sabahı İsveç’in 4. büyük kenti olan Uppsala’yı biraz gezip, arabayı bırakma gibi zorlu görevi Murat’a devrettim. Kocalar zorlukları çözmek içindir, değil mi? Neyse meğer Arlanda Havaalanı oldukça büyükmüş ve detaylı bir yerleşim planı varmış. Murat yanlışlıkla taksi deposuna gitmiş ve İngilizce Avis’i sormuş. Onlar da İngilizce tarif edip, espri olsun diye 50 Kron deyip Türkçe konuşmaya başlamışlar. Murat yine bir Türk grubu ile karşılaşmış olmaktan şaşkın ama sevinçli bir halde tarifi bir de Türkçe almış. Arabayı bırakıp havaalanı içinde çalışan ring otobüsü ile zar zor Terminal 5’e dönebilmiş.
Tabi ki ben havaalanını keşifte olduğumdan bana ulaşamayıp anons ettirmiş. Ama onu da duymamışım. Sonunda buluşmayı başardık. İzmir’e sağ salim ulaştık ancak önemli bir aksilik oldu ve Murat’ın bavulu çıkmadı. İstanbul’da kalmış ki, bavul konusunda en dikkatli ve hassas olan da eşimdir. Hep bavul problemleri de onu bulur nedense.
Bagajın sonradan eşime gönderilmesini isteyerek doğruca annemlere gidip, yaşgünümü kardeşlerimden oluşan neşeli bir grupla kutladım. Güzel İzmir’ime kavuşma sevinci ile birlikte…
Füsun Erdoğanlar Bengisu
1 Comment
merhaba evlilk yil donumunuzde isvec e gittiginizi yasmissiniz bizde ailecek ole bi planimiz var vizemis cikar ise sizce vize ye basvurmak icin ne tur olan program yapmaliyim…