Harry Potter Warner Bros Stüdyo Turu
09/03/2017Arabayla İstanbul’dan Polonya’ya – Bölüm 1: Belgrad, Sırbistan
27/01/2018Kendi arabamızla Romanya gezimiz… Süha Zuhal KILIÇ yazdı.
Öyle bir ülke düşünün ki, şehirleri arası mesafeleri kat ederken başınızı her sağa ve sola çevirdiğinizde tepelerde görkemli orta çağ şatoları ya da kaleleri görüyorsunuz! Yeşilin bin bir tonu ile bezeli ormanlarından ve ihtişamlı dağlarından bahsetmedim daha!
Burası Karpatlar’ın arka bahçesi, şatolar ülkesi yemyeşil, masal gibi Romanya! Her ziyaretçisine tıpkı bizim gibi “bu kadarını da beklemiyordum doğrusu” dedirteceğinden eminim. Romanya beklentilerimize fazlasıyla cevap verdi, hatta son yıllarda ülkenin yaşam standartları bakımından ne kadar çok yol kat etmiş olduğunu hayretle gözlemledik. Çok güzeldi çook!! :)
Transilvanya bölgesini gezmeyi hedeflediğimiz Romanya seyahatimize Köstence, Bükreş ve dönüş yolunda da Bulgaristan’da görmediğimiz bir o kaldı dediğim tarihi başkent Veliko Tarnavo’yı da ekleyince tam oldu. Beş günlük bir seyahate neler sığmadı ki.
İşte bizi güzellikleri karşısında büyüleyen, tarihin derinliklerine götüren, hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan Romanya gezisi ve ayrıntıları…
Edirne Kapıkule sınır kapısından sabah saat 08.00’de yola çıktık. Yolculuğumuzu kendi arabamızla gerçekleştirdik. Daha çok sahil şeridini takip ederek Varna, Dobric üzerinden yaklaşık 10 saatlik bir yolculuk sonrası Romanya sınır kapısı Vama Veche’den ülkeye giriş yaptık. Her iki ülke de AB üyesi olmasına rağmen giriş ve çıkışlarda pasaportlara damga vuruluyor. Daha önce AB üyesi birçok ülkede, ülkeler arası kontrol edilmeden seyahat etmiştik bu yüzden değişik geldi bize. Romanya sınırında bir sıkıntı yaşamamakla beraber oldukça oyalandık. Bu arada Romanya polisinin Bulgar polisinin aksine çok asık suratlı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Romanya’da kullanacağımız bir hafta süreli “vignette” kartını aldıktan sonra yolumuza devam ettik.
Romanya’yı anlatmaya başlamadan önce biraz Dobruca bölgesinden bahsetmek istiyorum. Karadeniz ile Tuna Nehri arasında kalan, Romanya’nın Köstence ve Tulça illeri ile Bulgaristan’ın Dobric ve Silistre illerini de içine alan bölge Dobruca Bölgesi olarak adlandırılıyor. Avrupa’daki en iyi korunmuş delta olan Tuna Deltası bu bölgede ve 1991 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış. En verimli tarım arazileri buradaymış. Zaten yol boyunca, rüzgar türbinleri gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının bol miktarda olduğu uçsuz bucaksız ayçiçeği tarlaları bunun bir kanıtı gibi gözler önündeydi. Yer yer mora boyanmış lavanta tarlaları da gördük ve hatta kokusu burnumuza kadar geldi. Daha çok doğa turizminin ön planda olduğu Dobruca Deltası tarih boyunca verimli toprakları yüzünden birçok kez istila edilmiş. Romanya şimdi ise farklı etnik kültürlerin (Romen, Lipovan, Ukraynalı, Yunan, Ermeni, Türk) bir arada yaşadığı bu bölgenin en büyük zenginliğinin çetin doğa şartlarının içinde bu toprakları ev olarak benimsemiş olan insanlar olduğunu söylüyor.
KÖSTENCE
Vama Veche sınır kapısından girdikten sonra Vama Veche şehrinin sahilinden başlayarak Ukrayna sınırına kadar 75 km’lik bir sahil şeridi var. Neptun, Jupiter, Venus, Saturn adlı plajlar ve tatil beldelerinin dışından, (bu isimler çok hoşuma gitti bu arada) Köstence’deki iki büyük ve önemli sahil beldesinden biri olan Mangalia’nın da içinden geçerek bir tur atmış olduk ve Köstence merkeze vardık. 10 saatlik bir yolculuktan sonra yorgun olduğumuz için önce enerji depolamamız gerektiğinin bilincinde olarak bir restoran aramaya koyulduk. Köstence yaz mevsiminin cıvıltısı içinde, hareketli, tam bir sahil şehri. Kalabalık kafelerin, restoranların sıra sıra dizildiği ara sokakların denize açıldığını bilmek çok heyecan verici :) Yemek yedikten sonra gezmeye başladık. Önce Romanya’nın ilk betonarme binası olarak bilinen, şehirdeki korunmuş en eski cami olan Huncihar – Aziziye Camii’ni gördük. 1828 yılında tahrip olmuş bir Osmanlı köprüsünden alınan taşlarla 1868 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmış.
Şehirde bir camii daha var: II.Mahmud Camii. Bu camii enteresan çünkü Romanya Kralı I. Carol tarafından 1910 yılında yaptırılmış, tabii eskiden orjinali varmış bulunduğu yerde. Dobruca’da yaşayan Müslümanlar için yaptırmış kral. Açıkçası caminin mimarisinden hiç etkilenmedim ama 100’den fazla basamak çıkarak tırmandığım 47 metrelik minaresinden Köstence’yi izlemek harikaydı! Köstence Limanı, Köstence yat limanı, Aslanlı Ev (Casa lu Lei), Piata Ovidiu (Ovidiu Meydanı) yukarıdan bakıp aşağı iner inmez koştuklarımdı :)
Köstence Limanı, Avrupa’daki en işlek ve en büyük limanlardan biri.
Ovidius Meydanı çok güzel. Ulusal Tarih ve Arkeoloji Müzesi’nin de bulunduğu meydan şehrin kalbi gibi. Müzenin hemen önünde Romalı şair Ovidius Publius Naso’nun heykeli var. Şair M.S. 8.yüzyılda şehre sürgün edilmiş. Ovidius Meydanı yakınlarında ise Roma Mozaikleri var.
Şehrin simgesi Casino binasıydı. Riga’daki binaların çoğunda kullanılan Art Nouveau mimarisini hemen hatırladık. Art Nouveau tarzında yapılmış Casino rıhtımda, Karadeniz’in dalgalarının çarptığı güzel mi güzel bir bina. Fransız bir mimar tarafından tasarlanmış ve Romanya prensi Ferdinant için yapılmış. Bir dönem Avrupa’da en çok ziyaret edilen kumarhane olmuş, lüks ve şaşaanın sembolüymüş. Şavaş zamanı bombardımana maruz kalan şehirden çok az hasarla kurtulmuş. Savaş zamanında hastane olarak kullanılmış, daha sonra tekrar eski işlevine yani kumarhaneye dönüşmüş.1914 yılında Rus imparatorluk ailesinin şehri ziyaretinde onlara ev sahipliği yapmış. Şimdi ise kullanılmıyor gibi duruyordu.
Köstence rıhtımına bayıldık! Köstence limanından başlıyor nereye kadar uzandığı belli değil! Son derece bakımlı, temiz, yemyeşil parklara bitişik, sokak müzisyenlerinin ve Karadeniz’in coşkulu dalgalarının birbirine karışan sesleri, uzaklarda belki de İstanbul’dan gelen yük gemileri… Tam bir görsel şölen! Kah banklarında dinlenerek, kah akordeon sesine kulak vererek en çok da Karadeniz’in lacivert sularına bakarak rıhtım boyunca yürüdük. Bu arada özellikle gençler bir noktaya akmaya başladı, meğer Tekno Müzik Festivali varmış. Biz de gençlerin akın ettiği yerin tersine yat limanına doğru yöneldik. Yat limanında sıra sıra dizilmiş yatlar güzel mi güzel kafeler, ne ararsanız var. Köstence şehir turumuzun ardından bir akşam kahvesi ile dinlendikten sonra gece konaklayacağımız Mamaia Sahil Beldesine doğru yola koyulduk. Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra Mamaia’ya vardık ve burasının da ayrı bir cazibe merkezi olduğunu gördük. Nessebar’daki Sunny Beach gibi ya da Varna’nın Altım Kum’u gibi oteller ve eğlence bölgesi. Sabaha kadar eğlence söylemini ben burada gördüm. Otelimizin karşısındaki Crazy Bar’dan sabaha kadar müzik sesi eksilmedi :) Biz sabah güneşin doğuşunu izlemek için plaja indiğimizde gençler için gece yeni bitmişti :)
Köstence’yi gezimize dahil ederek doğru bir karar vermişim. Romanya’nın Riviera’sını da görmüş olduk. Artık yavaş yavaş daha kuzeye, şatoların çağrısına kulak verme zamanı geldi :)