Harry Potter Warner Bros Stüdyo Turu
09/03/2017Arabayla İstanbul’dan Polonya’ya – Bölüm 1: Belgrad, Sırbistan
27/01/2018SINAIA
Karpatlar’ın İncisi Sinaia yazıyor kitapta. Çok doğru vallahi :) Köstence ile hiç alakası olmayan bambaşka bir yere geldik. Romanya’nın en çok turist çeken kayak merkezi burası. Bunun yanı sıra yakınlardaki Peleş ve Pelişor Şatoları da şehrin ününe ün katmış. Yol manzaralarına hayran hayran baka baka arabamızı Sinaia Manastırı’nın arkasına park ettik. Manastır Sinaia şehrindeki ilk yapıymış ve 17. yüzyılda inşa edilmiş. Sinaia, diğer Romanya şehirlerine göre daha yeni kurulmuş bir şehir. Şehrin bu bölgeye kurulması, Avusturyalılar’ın Romanya’nın Vallachia bölgesindeki Osmanlılara karşı savaşabilmek adına Transilvanya bölgesindeki dağları aşmak için Prahova vadisine yol yapmasıyla başlamış.
19.yüzyılın ikinci yarısında şehre gelen Kral I. Carol bu bölgeyi çok beğenerek yazlık bir saray yaptırmış, yani Peleş Şatosunu. Alman, İtalyan, İngiliz Rönesans, Alman Barok ve Fransız Rokoko tarzında yapılmış olan şato biraz ürkütücü bir görüntüye sahip. 160 odası olan şatonun sadece alt kısmını rehber eşliğinde gezmenize izin veriliyor. Odalar birbirinden ihtişamlı. Bir odanın ismi Türk Odası, o dönemki Osmanlı vitrayları, ipek döşemeleri, halıları var. Mobilyalar Karpat ormanlarındaki meşe ağaçlarından yapılmış. Bulgaristan’ın Balçık şehrindeki Romanya Kraliçesi Mary’nin sarayında da aynı mobilyalar vardı, oymalar ve işlemeler bir harika.
Daha küçük olan Pelişor Şatosu ise birkaç yüz metre ilerde. 1903 yılında taht varisleri için yaptırılmış, içi de dışı da daha sade. Komünist rejim, 1948 yılında tüm kraliyet mülklerine el koymuş. Fakat bundan 5 yıl sonra şatolar müzeye dönüştürülmüş. Rejimin çökmesinden bir süre önce, müzeler tekrar halkın ziyaretine kapatılmış ve Çavuşesku’nun kullanımına sunulmuş.1990 yılından sonra tekrar ziyarete açılmış.
Sinaia’daki evler, oteller öyle şirin ki! Sizi dağların zirvelerine çıkartan teleferik var, saat 17.00’de teleferiğin yanına vardığımızda mesai saatinin dışında olduğumuzu anladık ve bu tecrübeden yoksun kaldık, oysa ben her şatoya girmeli, her teleferiğe binmeliydim :) Üzüldüm biraz ama çiçeklerle bezeli bir restoranda yemek ve dinlenme molası verince üzüntüm geçti. Romanya mutfağı çok güzel ve damak tadımıza uygun. Ben en çok etli sebzeli çorbalarını sevdim, Ursus Romanya’nın milli birası.
Sinaia’daki gezimiz sona erince, hafızamıza bu güzellikleri de kazıyarak yolumuza devam ettik. Dağlık, ormanlık ama bir o kadar da hareketli yoldan ilerleyerek akşam konaklayacağımız Braşov’a vardık.