Balkanlar ve Dalmaçya Kıyıları Gezisi – Bölüm 4: Mostar
13/09/2024Balkanlar ve Dalmaçya Kıyıları Gezisi – Bölüm 6: Karadağ
26/09/2024Dubrovnik gezi rehberi: Orta çağda gezerken
Hani bazı şehirler vardır, gider, gezer, beğenirsiniz. Bazılarında ise kalbinizi bırakırsınız. Sizi tekrar tekrar çağırır. İşte Dubrovnik benim Dalmaçya gezimizde en sevdiğim, duygusal anlamda en çok bağ kurabildiğim şehir oldu.
Yıllarca Dubrovnik’in güzel bir yer olduğunu duyardım ama bu kadar seveceğimi tahmin etmezdim. Gidin, görün, gezin. Gerçekten çok başka bir havası var. Eşimin de favori dizisi Game of Thrones’un çekildiği pek çok sahneye mekan olan bölgelerini görmemiz de ayrı bir hoşluk kattı Dubrovnik deneyimimize.
Osmanlı zamanında Dubrovnik’in adı Ragusa’ymış ve iç işlerinde özerkmiş. Osmanlı’dan sonra Yugaslavya’nın bir parçası olan Ragusa, iç savaşlar esnasında epey zarar görmüş, Bizans Döneminden kalma şehir surları yıkılmış. Hırvatistan devleti kurulunca surların tadilatı başlamış ve 2005 yılında tamamlanmış. O yıldan beri de Unesco koruması altında.
Dubrovnik gezilecek yerler: Eski Şehir Bölgesi
Dubrovnik Stari Grad denilen bölge, eski şehir kısmı oluyor. Buraya 4 ayrı kapıdan girilebiliyor ama ana kapı diyebileceğim en hoş giriş sahildeki Ploce Gate kapısı. Biz şehrin yukarısında Ul. Baltazara Bogišića caddesinde bir otoparka arabamızı koyup, aşağı doğru yürüdük. Aslında surların dibinde de otopark alanları var, bir süre onlarda da yer arandık ama maalesef bulamadık, hepsi doluydu. Bulamayıp yukarıda bir otoparka girmemiz belki de bir yönden iyi oldu çünkü aşağıdaki park ücretleri ile bizim koyduğumuz otoparktaki ücretlarasında epey fark vardı. Dubrovnik’te otopark zaten aşırı pahalı, bir de eski şehir bölgesine yakın olanlar traji-komik pahalı. 7-8 saat kalınca 100 Euroyu geçebiliyor!
Otoparktan eski şehir bölgesine yürümemiz 15 dakika kadar sürdü. Yolda önce şehri korumak için 14. Yüzyılda yapılmış olann Tvrđava Minčeta Kalesi ve surlarını gördük. Böylece Dubrovnik şehrinin koruma sisteminin en yüksekteki noktasıyla başlamış olduk yolculuğumuza. Ayrıca Game of Thrones’un bazı sahneleri de burada çekilmiş.
Eski şehre doğru yürürken güzel deniz manzaraları da yakaladık.
Yavaş yavaş eski şehre giriş yapacağımız kapı olan Ploče Gate ve Revelin Köprüsü de göründü.
Aşağı indiğimizde enfes bir liman karşıladı bizi. Eski Şehir bölgesinin limanında oturup etrafı seyrettik bir süre. Çok keyifli burası.
Aşağıdaki fotoğrafta ileride görünen bina St. John Bastion Kalesi.
Limanda bol bol fotoğraf çektikten sonra yürüyüşümüze devam ettik. Dubrovnik eski şehir bölgesine Ploče Gate denilen kapıdan girdik. Eski şehir bölgesine araba giremiyor, o yüzden bu bölgeyi yürüyerek keşfetmek hem kolay, hem de keyifli oluyor.
Bu arada bir gelin ve damat da gördük burada…
Ul. Svetog Dominika Caddesinden yürüyerek ve Dominik Manastırı‘nın önünden geçerek Luža Meydanına (Luža Square) doğru ilerledik.
Luža Meydanı‘na çıkar çıkmaz, koca bir “Wow” çekiyorsunuz. Eski Şehir bölgesine girdiğimizde, ben sanki orta çağlarda çekilen bir filmin setindeymişim gibi hissettim. İlk intiba çok ama çok etkileyiciydi. O yüzden bu kapıdan girmenizi öneririm.
Eski Şehir bölgesinin ana meydanındaki önemli yapıları sıralayacak olursak, Rönesans stilinde inşa edilmiş olan Şehir Muhafız Binası ve üzerinde ayın hareketlerini gösteren bir saat yüzü olan Çan Kulesi, Barok tarzın güzel bir örneği olan Katollik Kilisesi St Blaise Church, Gotik ve Rönesans tarzında inşa edilmiş ve 16. yüzyıldan kalma olan Sponza Sarayı ve Dubrovnik’in eski yönetim merkezi ve şehir papazının evi olan Rektörlük Sarayı ilk akla gelenler oluyor. Bu arada bu meydanda bir de efsanelere konu olan Orlando adlı şövalyenin heykelinin yer aldığı Orlando Sütunu da var ama maalesef biz gittiğimizde restorasyon çalışması nedeniyle etrafı kapatılmıştı, göremedik.
Biz bu meydanda hem bir mola verelim, dinlenelim istedik, hem de yemek yiyerek uzun uzun bu güzel ortamı seyredesimiz geldi. Meydanda birkaç tane güzel mekan vardı.
Biz yemek molamızı burada verdik ve enfes bir pizza yedik. Hem midemiz doydu hem de seyrettiğimiz nefis orta çağ manzarası ile ruhumuz doydu.
Luža Meydanından başlayan Stradun Caddesi, Eski Şehir bölgesinin ana caddesi. Bu yol boyunca gezmek aşırı keyifli. Her noktası fotoğraf karesine hapsetmelik güzellikte bir yer burası. Pile Kapısına kadar bu cadde boyunca mutlaka yürümelisiniz. Ondan sonra tüm ara sokaklara dalın ve bu ortaçağ havasını yaşatan şehri doyasıya kucaklayın derim ben.
Stradun Caddesi boyunca yürüdüğünüzde Pile Gate denilen kapıya ulaşıyorsunuz. Pile Kapısının önündeki meydanda yer alan tepesi kubbe şeklinde olan Onofrio Çeşmesi zamanında vebayı temizlemek için yapılmış. Çeşmenin inşasını, Tramonte doğumlu Andreucius Bulbito ile Onofrio Giordano della Cava üstlenmiş ama kayıtlarda sadece Onofrio Giordano della Cava’dan söz edildiği için burası zamanla mimarın ilk ismi olan Onofrio Çeşmesi olarak anılmaya başlanmış.
Fransisken Manastırı da hemen burada. Aslında Dubrovnik’teki ilk Franciscan Manastırı, 13. yüzyılda surların dışına inşa edilmiş. Pile Kapısı yakınında bulunan Franciscan Manastırının inşasına ise 1317 yılında başlanmış. Yapım süreci birkaç yüzyıla yayılan manastırın içerisinde bulunduğu dini komplekste kilise, eczane ve kütüphane yer almakta. Manastırın yan tarafı Stradun Caddesi üzerinde bulunurken ana girişi ise yan taraftaki dar sokakta yer alıyor ve Minceta Kulesine kadar uzanıyor.
Bu arada aşağıdaki fotoğrafta göreceğiniz üzere, surların üzerinde gezinip şehri tepeden seyretmek isteyenler bu Pile Kapısını oradan surların üzerine çıkabiliyor. Dubrovnik’i çepeçevre saran surları gezmek 2 saati buluyor dedikleri için biz o sıcakta denemedik ama aklınızda olsun.
Onafrio Çeşmesinin orada küçük ama sevimli Aziz Savior Kilisesi var bir de. Dubrovnik`te 1667 yılında olan büyük depremde yıkılmayıp, oldukça sağlam bir şekilde ayakta kalan az sayıdaki binadan biri olması sebebiyle de önemliymiş.
Kapısında kilisede mum ışığında yapılacak olan konserlerle ilgili bilgi levhası vardı.
Burada bir de Dubrovnik Maskeron denilen taş duvardan fışkırmış gibi duran Gorgoyle Kafası var. Kötü ruhları kovduğuna ve şans getirdiğine inanılıyor.
Biz akşam gezerken bu Dubrovnik Maskeron taşının üstünde durmaya çalışan insanlar gördük. Epey zor olduğu için gayet komik görüntüler oluşuyor. Bu taşın üstünde düz durabilen insan, eğer üstüne bir de burada dururken bluzunu/tshirtünü çıkarmayı başarırsa ömür boyu aşkta şanslı olurmuş.
Biz mi? Yok, denemedik bile 😊 Ama deneyenleri seyretmek keyifliydi.
Gelelim Game of Thrones dizisinin çekildiği mekanlara. Fazla vaktimiz olsa hepsini görmek isterdik ama olmadı. Mesela şu meşhur Lovrijenac Kalesine gidemedik. 11. yüzyılda kocaman bir kayanın üzerine inşa edilmiş olan Lovrijenac Kalesi (veya Hisarı) şehrin savunmasında yıllar boyu çok önemli bir rol oynamış ve tabii ki Game of Thrones’un da bazı sahnelerinin çekildiği bir yer olmasıyla da bugün epey revaçta bir turist noktası haline gelmiş. Dubrovnik şehir surlarının batı tarafında yer alıyor ve Pile Körfezi’ne giriş çıkışı kontrol ettiği için “Dubrovnik’in Cebelitarık’ı” lakabıyla da anılıyormuş.
Eski şehrin merkezinde olduğu için Walk of Shame sahnesinin çekildiği Jesuit Merdivenlerini görebildik neyse ki.
Bu merdivenlere giden Ul. uz Jezuite 6 caddesinde çok güzel restoranlar da var.
Jesuit Merdivenlerinin aşağısındaki Ul. uz Jezuite caddesi, sağa dönünce Pazar Meydanına çıkıyor. Burası da çok renkli ve canlı bir ortam. Meydanda, Ünlü Hırvat şair Ivan Gundulić‘in heykeli de bulunmakta.
Ul. od Puča 12 caddesindeki House Of The Game hediyelik eşya dükkanından bir şey almasak da gezmek ilginçti.
Şehirde epey bolca sayıda kilise var. The Jesuit Church of St. Ignatius kilisesi Dubrovnik’in en önemli Barok yapılarından biri ve 17. yy sonlarında inşa edilmiş.
Church of the Holy Annunciation ise eski şehirdeki tek ortodoks kiliseymiş, diğerleri hep katolik kilisesi.
Şehrin tarihini ve kültürünü en iyi yansıtan dini yapı Meryem Ana’nın Göğe Kabulü anlamındaki The Cathedral of the Assumption of the Virgin Mary olsa gerek.
Eski şehrin gezebildiğimiz kadar dar sokaklarına girdik çıktık. İşte bazıları…
Zamanda kaybolmuş, eski çağlara yolculuk yapmış gibi oluyor bu şehirde insan.
Bu arada şehirde bolca rastladığımız merdivenlerden ve yokuşlardan da indik çıktık. Bir ara bir baktık ki, minik bir gözetleme deliği var surlarda, hemen fotoğraf makinamıza sarıldık tabii ki.
Bu arada bahsetmeden geçmeyeyim, eski şehir’e en yakın denize girilebilecek plaj Banje Beach. Buraya ulaşabilmeniz için Ploče Kapısı’nı geçtikten sonra yaklaşık 100 metre kadar yürümeniz gerekiyor. Eski Şehir ve Lokrum Adası manzarası eşliğinde deniz keyfi yapmak isterseniz aklınızda olsun. Biz gittik baktık, küçük şirin bir plaj, manzarası da harika ama şehre doyamadığımız için o gün denize hiç girmedik.
Gece şehir ayrı bir güzelliğe büründü. Işıklar içinde defalarca sokakları arşınladık. Gündüz gezdiğimiz sokaklarda tekrar tekrar dolandık.
Şehir Muhafız Binasının Luža Meydanına bakan ön cephesinde Pile Kapısının oradaki Onofrio Çeşmesinin mimarına ait bir eser olan Küçük Onofrio Çeşmesi yer alıyor. Akşam gezerken fark ettik onu. Büyük olanı kadar etkileyici olmasa da yine de güzel bir çeşme.
Rektörlük Sarayının önünde gecenin romantik ışıkları altında gelin-damat fotoğraf çekimi vardı. Gerçek mi, moda çekimi mi diye merak ettik ama bilemedik.
Gecenin sonlarına doğru birer içki içelim ve müzik dinleyelim diye Onofrio Çeşmesinin olduğu meydanda bir bara oturduk. Burada hem canlı müzik dinledik, hem dans eden çifleri seyrettik.
Bir ara bu barda dans eden arkadaş sayesinde epeyce eğlendik. Buyrun bakın lütfen 😊
Herkesi dansa kaldırmak için epey coşan bu arkadaş sayesinde biz de sahne aldık tabii 😊
Geceyi de neşeli bir ortamda kapattıktan sonra artık veda vakti gelmişti ama Dubrovnik’e veda etmek gerçekten epey zor oldu, ayaklarım geri geri gitti desem yeridir. Otoparka gidene kadar her noktayı tekrar tekrar içimize çektik, inşallah belki bir Noel mevsiminde tekrar görüşmek üzere diyerek ayrıldık bu güzel şehirden ve otelimize geri döndük.
İşte eski şehirden otoparka dönerken çektiğimiz fotoğraflar ve son anılar…
Ertesi sabahki plan Karadağ’a gitmekti, yeni bir yer görecek olmanın heyecanı ile Dubrovnik’ten ayrılmanın hüznünü bastırmaya çalıştık. Gerçi bir sonraki yazıda anlatacağım ama Karadağ da çooooooooook güzelmiş yaaaa 😊
Dubrovnik Konaklama
Bu arada Dubrovnik otelimiz biraz şehir dışındaydı ama yer ayırtırken manzarasına bitmiştim ben. Arabayla 15 dakikada otelden Dubrovnik eski şehir bölgesine gidebildik.
Odaları da rahattı. Check-in yapan arkadaşla ufak tefek aksilikler yaşadık ama yine de güzeldi. Sabah o manzarada kahvaltı keyfi herşeye değdi diyebilirim.
Komolac, Mokošica bölgesinde yer alan Hotel and Restaurant Vimbula‘nın Booking.com sitesindeki puanı da yüksek: 8.7
Bu da otelimizin biraz ilerisindeki ACI Marina Dubrovnik.
Yeni yazılarımızda görüşmek üzere derken, hatırlatayım hemen, Dalmaçya gezi rotamız burada, gittiğimiz ilk şehir olan Zadar gezi yazısı burada, Split gezi rehberimiz burada, Mostar gezilecek yerler burada ve Karadağ gezi rehberi ile dönüş yolculuğumuz da burada.
İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi mezunu. İstanbul Teknik Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Okutmanı. Öğretmenlik, çevirmenlik, editörlük, yazarlık hepsi denendi ama tabii yetmedi, sürekli yeni ve farklı bir şey yapma arzusu ile ortaya karışık aktiviteler eklendi. Tiyatro kurslarına gitmeler, dublaj dersi almalar, falan filan. Belki de Yay burcu olması nedeniyle haddinden fazla meraklı ve kesinlikle her türlü makul sınırın çok ötesinde gezip tozma, keşfetme delisi. Kendisi gibi gezgin ruhlu Hür Tavaşoğlu ile evli. Evli ama çocuksuz : ) "Bence tatil bana özel, biraz değişik, biraz da sürprizli olmalı" diyerek başladığı ve gezilerini anlattığı “Bence Tatil” sitesi Hürriyet Gazetesinin 2013 Bumerang Blog/Websitesi Yarışmasında birinci oldu. Öğretme ve anlatma meraklısı olduğu için her konuda ille de söyleyecek birşeyi var. O yüzden de bu sitede kendisinden sadece gezi yazıları değil, kah kitap yorumu, kah film veya dizi tavsiyesi de bulabilirsiniz, şaşırmayın.