Arabayla İstanbul’dan Girit Adası’na: İlk mola Atina…

İstanbul Atina arası arabayla yolculuk 

Atina, İstanbul – Girit Adası tatilimizin ilk mola yeri oldu. Tüm tatil planımıza buradan bakabilirsiniz.

Yolculuğa dair notlar: 

İstanbul Avrupa yakasından çıkmamız ile Atina şehrine varmamız arasında kahvaltı, yemek ve ihtiyaç :) molaları dahil tam 13 saat geçti.

Bu yolculuk için sabah serininde yani 04:00 gibi yola çıkmayı tercih ettik. Kullanılabilecek en doğru sınır kapısı İpsala oluyor bu yolculuk için. Biliyorsunuzdur belki, Yunanistan’a gitmek için uluslararası ehliyet alma zorunluluğu vardı eskiden ama artık bu kural kalktı. Yeni çipli ehliyetler ile bir de araca yeşil sigorta yaptırarak rahatça geçiş yapılabiliyor komşuya. Eğer araç sahibi, yolcular arasında değil ise aracın yurtdışına çıkarılabileceğine dair kendisinden bir vekaletname alınması gerekiyor, bu da unutulmamalı elbette.  İsterseniz sigortacınızdan kaskonuzun yurtdışında geçmesi için bir zeyil yaptırabilirsiniz ama zorunlu bir şey değil.

İstanbul Avrupa yakasından çıktıktan 3 saat 45 dakika sonra İpsala hudut kapısına vardık.

Türkiye sınırını geçene kadar 4 kontrol noktası var. İlki gümrük kapısı… Burada memur arabanızın kaydı olup olmadığına bakıyor, kaydını bulamıyorlarsa bize olduğu gibi ilk kez mi yurtdışına çıkıyor bu araba diye soruyorlar.

İkinci durak pasaport kontrol… Buraya gelmeden önce soldaki binanın arkasından yurtdışı çıkış harç pulunuzu alıyorsunuz. Burada memur pasaportlara bakıyor ve damga basıyor.

Pasaport kontrolden sonra üçüncü kez durduğunuz yerde ise gümrük çıkış  işlemleri yazıyor. Burada memur ruhsat sahibinin pasaportunu istiyor. Onun da arabada olması lazım.

Karşı tarafa geçmeden önce alışveriş yapmak isterseniz burada Dutyfree de var. Dutyfree den sonra son bir aşama var. Dördüncü kez durduğunuz yerde pasaportlara bakıyorlar tekrar.

Bu dört aşamayı geçtikten sonra Türkiye size goodbye diyor :(

Meriç nehri ve Meriç köprüsü iki ülkeyi ayıran sınır. Köprüyü geçince Yunanistan…

Meriç köprüsünün demirleri bizim tarafta kırmızı beyazken, diğer tarafta Yunan bayrağının renkleri olan mavi beyaza boyanmış.

Sınırdan geçerken sağda bekleyen tırların arkasına girmeyin sakın, hem Türkiye’den çıkarken, hem de Yunanistan’a girerken arabalar için soldan giriş mümkün, sağdaki tır sırasını beklemeniz gerekmiyor.

Yunanistan sınırında tek bir yerde duruyorsunuz ve kontrol sırasında pasaport, uluslararası ehliyet ve yeşil sigortanızı gösteriyorsunuz. Buradaki memurlar hafif kırık bir Türkçe konuşuyorlar. Nereye gittiğinizi, turistik mi, iş için mi gittiğinizi filan soruyorlar. Pasaport kontrolünden hemen sonra bir kulube daha var, bazı arabalara yanlarında sigara alkol vs olup olmadığını soruyorlarmış ama bizi bugüne kadar hiç bir geçişimizde durdurmadılar.

İşte hızlı çekim geçişimiz :)

Sınırı geçer geçmez otobana giriyorsunuz, yollar çok düzgün ve Yunan alfabesi ile yazılmış tabelaları takiben hemen İngilizce olarak konmuş tabelalar seyahatinizi kolaylaştırıyor.

Atina’ya kadar çoğunlukla otoyol üzerinden seyahat ediliyor. Otoyol dışında kalan şehir içi yollar toplam 2 saat kadar sürüyor ama biz geçerken yeni tüneller ve otoyollar inşaa halinde idi, muhtemelen bu günlerde tamamen otoyol haline dönüşmüş olabilir bu yol.

Selanik’e gelene kadar dinlenme tesisi veya benzinci mevcut değil otoyol üzerinde. Selanik sonrasında ise yol daha kaliteli ve çok sık olmasa da dinlenme noktaları var. Yakıtın çok azalmasını beklemeden, otoyoldan çıkış yapıp yakındaki benzincilere uğramak doğru bir hareket olabilir stres yaşamamak için. Geç saatlerde ve tatil günleri birçok benzinci kapalı olabiliyor, pek bizdeki gibi değil herşey.

Yol boyunca birkaç sefer ödeme gişeleri ile karşılaşılıyor. Ödemeler 2.10 Euro seviyelerinde her bir gişe için. Zaman zaman hız radarı olduğuna dair işaretler çıkıyor ve hemen sonrasında da yol kenarlarında kameralı sistemler görülüyor. Hız tabelalarına uyarak araç kullanılması durumunda gündüz veya gece herhangi bir tehlike söz konusu değil. Çok sahile yaklaşmayan veya ormanlık alanlardan geçmeyen bir otoyol olduğu için öyle aman aman manzaralı bir yolculuk olmuyor, bir an önce bitse de varsak istediğimiz yere modunda geçiyor yolculuk.

Atina

Atina tipik bir Yunan şehri, çok aman aman bir yer, yani Berlin, Paris veya Londra gibi bir başkent beklemeyin. Daha mütevazı bir şehir düşünün…

Biz zaten Atina’yı seneler önce gördüğümüz için hedefimiz keşif amaçlı olmaktan çok keyif amaçlıydı. Ve aynı zamanda İstanbul-Girit yolculuğumuzda bir günlük dinlenme noktamızdı.

Normalde iki günde keşfedebileceğiniz bir şehir Atina. Biz Temmuz’un son haftasında gittiğimiz için aşırı derecede sıcak ve bunaltıcı bir havada gezdik şehri. O yüzden sadece Atina’yı görmeye gitmek istediğinizde Temmuz ve Ağustos aylarından kaçınmanızı tavsiye ederim. Ama bizim gibi duraklama noktası yaptığınızda bir günlük sıcağa ara ara güzel kafe ve tavernalarda mola vererek ve hatta bazen de dondurma takviyesi ile dayanabilirsiniz.

Size kısaca, Atina’ya yolunuz düştüğünde görmeniz gereken yerleri madde madde sıralayayım.

• Monastiraki: Burası bir nevi Atina’nın Sultanahmet’i gibi veya en azından bizde öyle bir izlenim bıraktı. Monastiraki Meydanı’nda dikkatinizi ilk çekecek olan yapı Mustafa Ağa Tsisdarakis Camii. Bu meydandan pek çok yöne açılan yolların hepsini gezmenizi öneririm. Dükkanları, kafe ve restoranları ile çok renkli, çok hoş bir bölge. Özellikle Adrianou Caddesi restoranların bulunduğu en meşhur cadde. Pazar günleri Ifestou ve Astiggos sokaklarında bitpazarı kuruluyor, ilgilenenlere duyurulur. Plaka bu bölgede benim en çok beğendiğim yer oldu. Az katlı, rengarenk cumbalı evler, çiçeklerle süslü taş sokaklar ve birbirinden göz alıcı dekorasyonları ile sizi kendilerine çekecek taverna ve dükkanlarla dolu bir bölge. Psiri denilen bölge de kafe, bar ve canlı müzik tavernalarıyla ünlü ama Plaka kadar renkli gelmedi bize. 

Monastraki Meydanı’na açılan şirin sokakları turist treni ile de gezebilirsiniz. O daracık yollara nasıl girip çıkıyorlar şaşırdık kaldık :)

Haydi sokakları arşınlayalım bakalım :)

Örnek olsun diye gelen hesap fişini saklamışım… Bira + et + meze türleri vardı masamızda…

Şehrin pek çok yerinden Akropolis’in olduğu tepe görünmekte…

Tavernalarda mezeler ufak gelir diye canınızın her istediğini söylerseniz bizim gibi masadaki koca koca porsiyon yemeklerle başbaşa kalıp nasıl bitireceğinizi düşünürsünüz kara kara…

Burada yediğim dondurma o kadar güzeldi ki, yolunuz düşerse tavsiye ederim…

Bit Pazarı ilginizi çekerse…

Metro da var tabii ki…