Arabayla Baltıklar Turu: Bölüm 3 -Polonya, Poznan Gezisi
03/09/2022Sakız Adası Gezisi
06/04/2023Gdansk gezimizin hikayesine başlamadan önce hatırlatalım:
Bölüm 1 – Baltıklar Turu rotamız ve Macaristan – Szeged gezi hikayemize buradan ulaşabilirsiniz.
Bölüm 2 – Çekya’nın sevimli şehri Brno’nun hikayesi ise burada.
Bölüm 3 – Polonya’da ilk konakladığımız şehir olan Poznan gezi yazısı da burada.
Baltık Denizi kıyısında göz alıcı bir liman kenti: Gdańsk
10 Temmuz günü saat 16:00 civarlarında Poznan’a veda ederek rotamızı Polonya’nın en kuzeyine çevirdik. Yaklaşık 300 Km olarak gözüken yolu bir kaç yol çalışması v.b. nedenden 4 saat kadar bir sürede kat ederek akşam saat 20:00’de Gdansk’da kalacağımız otelin otoparkına vardık. Gdansk, resimlerini görünce bayıldığımız ve ilk fırsatta gidebilmeyi hayal ettiğimiz yerlerin başında geliyordu. O yüzden Gdansk gezisine 2 gece ayırdık. Çok da iyi etmişiz, doyamadık bile. Gdansk şehri, görsel güzelliği, tarihi, yemekleri ve o güzelim deniz havasıyla bizi resmen büyüledi.
Gdansk, içinden Motlawa nehrinin geçtiği ticari önemi büyük olan bir liman şehri. Tarih boyunca belki de Baltık Kıyısındaki konumu ve bu ticari önemi yüzünden Prusya Krallığı (Alman İmparatorluğu’nun merkezi) ile Polonya arasında gidip gelmiş Gdansk. Hatta Hitler burayı tekrar Almanya’ya katmak istediğinde Polonya’nın bunu reddetmesi II. Dünya Savaşını başlatan kışkırtıcı sebeplerden biri olmuş.
II. Dünya Savaşında çok büyük ölçüde zarar gören Gdansk şehri, sonrasında Alman etkisinden uzak, Flaman ve Fransız ağırlıkta olmak üzere farklı mimari tarzları kullanarak tekrar inşa edilmiş. Yani bugünkü şık ve görkemli halinin büyük kısmı 1950 yılları ve sonrasında yapılan yeniden inşa çalışmalarının bir sonucu.
Gezi hikayemizin ayrıntılarına girmeden önce Gdansk’ın nasıl da güzel bir yer olduğunu bir kaç fotoğraf ile göstermeye çalışalım.
Umarız yukarıdaki fotoğraflar ilginizi çekmiştir ve bu şehri biraz daha yakından tanıma isteği uyandırmıştır.
Gdansk ilk gün
Otelimize saat 20:00 civarında vardığımızı söylemiştik. Hikayemize oradan başlayalım.
Otelimiz Marina Club old town olarak nitelendirilen bölgedeydi ve oldukça güzel bir manzarası vardı. Odamız oldukça geniş ve konforluydu, hatta ufak bir mutfak alanı bile vardı. Yani eğer sizin de yolunuz Gdansk’a düşerse bu oteli tavsiye ederiz.
Gdansk oldukça kuzeyde bir şehir olduğu için geç varmış olsak da bir kaç saat aydınlıkta gezebiliriz diye düşünerek eşyalarımızı odaya koyup hemen şehri dolaşmaya başladık.
Otelimizden çıkıp nehir boyunca yürüyüp, Most Stągiewny köprüsünden ve aynı isimli Stągiewny Tower’ın (Milk Can Tower) önünden geçtik.
Restoranlar, kafe ve barlar ile büyükçe bir dönme dolabın olduğu yol bizi Green Bridge köprüsüne getirdi.
Sadece bu yolda 5 dakika kadar yürümüş olmak bile bize güzel bir şehre gelmiş olduğumuz duygusunu yaşattı. Nehir kenarı ise hava kararırken rengarenk ve ışıl ışıl oldu, iyice güzelleşti.
Otelden çıktığımızda niyetimiz Dlugi Targ (Royal Way) ya da bir diğer adıyla Uzun Pazar denilen şehrin en şık bölgesine gitmekti. Karnımızın da acıkmış olması sebebiyle o bölgedeki restoranlardan birisine de otururuz diye düşündük.
Green Bridge köprüsünün bitiminde tam karşımızdaki Green Gate kapısından girdiğimizde işte bu güzel Uzun Pazar denilen yola çıktık. Bu yolda sağlı sollu muhteşem binalar sıralanmış. Binaların ön cepheleri birbirinden renkli ve güzel, mimarileri de gerçekten hayranlık uyandırıcı. Her ne kadar savaş sonrasında orijinallerinden uzak bir tarzda inşa edilmiş olsalar da bir kaç yüz yıllık tarihi eserler gibi ihtişamlı görünüyor hepsi de.
O gece yemek yediğimiz yer Uzun Pazar yolunda o güzel ortamın göbeğinde bir restorandı.
Karnımızı da, gözümüzü gönlümüzü, ruhumuzu da doyurduktan sonra otelimize dinlenmeye döndük ki ertesi gün için enerji toplayalım.
Bu arada otelimize dönerken çektiğimiz bir kaç gece fotoğrafı daha paylaşalım.