3 günde Stockholm: İlk Gün
16/05/20203 günde Stockholm: İkinci Gün
25/05/2020Lagos’ta Konaklama
Lagos’taki konaklama yerleri merkezde ve kıyı şeridinde olmalarına göre farklı kimliklere bürünüyorlar. Sahil kıyısındaki oteller genellikle apart otel tarzında. Bildiğiniz apartman blokları şeklinde olan dairelerin oldukça geniş bir mutfağı, küvetli banyosu ve geniş bir yatak odası ile terası var. Genelde oteller eğimden yararlanıp kat kazanıyorlar ve bir cephede az katlı olarak gördüğünüz yapı diğer cephede oldukça yüksek olabiliyor. Apart oteller geniş bir alana yayılmış olmakla birlikte cepheler oldukça ruhsuz ancak okyanus manzarası şahane. Bizim otelimiz Dom Pedro Lagos (Meia Praia, 8600-315, Lagos) kot farkından yararlandığından resepsiyona gitmek için aşağı kata inmek durumunda kaldık. Burada ertesi gün için tekne turuna rezervasyon yaptırdık. Tekne gezisi sayesinde yukarıda detaylı olarak anlattığım ünlü Lagos Kayalıklarını yakından görebildik. Odamıza çıktığımızda pencerelere yuva yapan kırlangıç görüntüsü ile karşılaştık. Çok şirindiler.
Otele adım atar atmaz hemen etrafı keşfetmek için sahile indik. Ama durum biraz garipti. Eşim mayo ile ben ise kat kat kıyafetlerle. Hava deseniz bir İzmirli için buz gibi. Ben değil denize girmek ayaklarımı bile suya soksam donacak haldeyim. Eşim ise inatçı, ille de denize girecek. Bana da girmem için ısrar ediyor. Deli olmak işten bile değil! Olan güneş ancak kendini ısıtıyor. Uçsuz bucaksız denizde toplasan 2-3 kişi ya var ya yok. Terlesem denize girme isteği duyacağım ama üşüyorum. Yapacak bir şey yok ben kıyıda beklerken eşim denize bir dalıp çıktı. İlk girişte soğuktan çığlık attı ama dediğine göre vücut hemen savunmaya geçip ısınma moduna giriyormuş. Bilemiyorum artık. Bu arada merak edenler için söyleyeyim deniz dümdüz, berrak, kumluk ve akıntı yok. Rahat yüzülüyor. Eşim suyun içinde yüzen kefaller gördüğünü söyledi. Belki temmuz sonu ve ağustosta yüzmek keyifli olabilir. Ancak şu bir gerçek ki; plajlar kısmında anlattığım gibi bu sahil soğuk suyu ile ünlü. Tam da soğuk deniz sevenler için ideal bir nokta. Murat’ın izlemesi bile titretici olan yüzme tecrübesi bittikten sonra geniş sahilde romantik bir yürüyüş yaptık.
Yürüyüş sonrası ısınmak için terasımızda sıcak bir çay içtik ve otelden araba ile yaklaşık 8 dakika mesafedeki kent merkezini keşfetmeye karar verdik. Burada diğer konseptteki oteller ile karşılaştık.
Genelde Lagos merkezde yer alan ikinci grup konaklama yerleri oldukça şık tasarım otellerinden oluşuyor. Biz tekne turu sonrası Lagos’u biraz turladıktan sonra bu tarz bir otel olan Avenida Otel lobisinde keyifli bir kahve molası verdik. Kalite arayanlar için önerebileceğim limana bakan oldukça şık bir butik otel. Adres: Lagos Avenida Hotel – Av. dos Descobrimentos 53, 8600-645 Lagos, Portekiz.
Lagos merkezinde güzel bir akşam yemeği deneyimi
Lagos’a gidince ne yiyelim derseniz ben ve eşim bu kentte sadece bir gece geçirdiğimiz için yaşadığımız leziz tasarım işi akşam yemeği deneyimini aktarabilirim sadece size. En başından başlarsak, Lagos merkeze inip, rehber kitabın önerisi olan leziz bir vejetaryen dostu pizzacı bulduk. Pomò – La Pasta Bio Italiana. (Adres: Rua Infante de Sagres 56, 8600-315 Lagos, Portekiz). Bu harika aile işletmesi maalesef ki doluydu ancak sempatik sahibi beklersek boşalabileceğini söyledi. İzmir’den ceket getirmeyi unutan ve soğuk denize girip iyice üşüyen eşim için ceket benzeri bir şey bulmaya gittim. Bu arada O da sıra bekledi. Sıkıcı iş Ona kaldı anlayacağınız. Ancak ödülünü de aldı. Ben sağlam bir ceket ile dönüş yaptım restorana. Kıyafetin tarzını biraz hippi işi buldu ama kalınlığını çok beğendi : )
Boş bir masa bulup restorana yerleştik. Mekandaki herşey sade olmakla birlikte sanki tasarımcı eli değmiş gibiydi. Restoranın makarna odaklı menüsü ve konsepti oldukça farklıydı. Organik makarnaların tipini ve boyutunu hatta sosunu kendiniz seçip kendi yemeğinizi kendiniz yaratıyorsunuz. Hem et hem de sebze seçenekleri mevcut. Sosları ile birlikte yüz taneden fazla kombinasyon yaratma şansınız var. Tamamen sizin hayal gücünüze kalmış anlayacağınız. Tüm makarnalar ve sosların bazıları vegan ağırlıklı olmakla birlikte vegan salatalar, kekler ve tatlılar da var bu restoranın mutfağında. Hatırlatmalıyım ki; sosların bazıları alışılmışın oldukça dışında. Özetle vejetaryenlerin cenneti bir mekân. Çalışma saatleri Pazartesinden Cumartesiye 12:00-15:00, 19:00-23:00. Pazarları ise kapalı.
Pomò’nun İtalyan sahipleri dost canlısı ve oldukça konuşkandı. Çok sempatik bir çocukları vardı. Biz de kendileri ile epey bir sohbet kurduk. Restoranın işletmeci olan genç adamın İtalya’da sanat ve tasarım okuduğunu, büyük firmalarda çalıştığını, eşinin de medya sektöründe görev aldığını ancak sonradan kurumsal hayatı bırakıp Lagos’a yerleştiklerini ve bu restoranı açtıklarını öğrendik. Mekânın ve firma logosunun tasarımı ile renk seçimi de bu beye ait. Burada iş yaptırmanın, inşaat işçileri ile uğraşmanın zorluklarından yakındılar. Allahtan tasarımcı olan İtalyan’ın elinden iş geliyormuş ta bazı imalatları kendi halledebilmiş. İnşaat işçilerinin yavaşlığı yüzünden mekânı da istedikleri tarihten çok sonra açabilmişler. Yatırım yapmayı düşünen Türk girişimciler için küçük bir ipucu.
Mekan sahiplerinin sarışın oğlu hesapları alıp babasına destek oluyordu. Başta biraz çekingen olsa da Murat onunla İtalyanca sohbet edince açıldı. Ufaklığın adının mitolojiden gelen Aeneas olduğunu öğrendik.
Aeneas nedir derseniz; Romalı şair Vergilius tarafından yazılan ve Roma İmparatorluğu’nun baş destanı sayılan epik bir destandır. Destanın ana kişisi olan Aeneas, Troyalı bir kahramandır. Aeneas, efsanelere göre Ankhises’le Afrodit’in oğludur, Truva krallar soyundan gelir ve Hektor’un kuzenidir. Truva’nın Yunanlara karşı savunulmasında önemli bir rol oynamış ve başarılarıyla bir tek Hektor’u geçememiştir. Homeros; Aeneas’ın bu ikinci adam durumundan hoşnut olmadığından söz eder. Sonraki efsanelerde Truva’ya ihanet ettiği görüşü de bu sözlerden doğmuştur. Bununla birlikte efsanede daha yaygın olarak hayatta kalan Truvalıların önderi olarak gösterilir. Her iki durumda da Aeneas savaştan sağ çıkmayı başarmıştır.
Sohbet, muhabbet, güzel bir yemek! İnsan daha fazla ne ister bu hayattan. Evet biz de oldukça keyifliydik. Haydi şimdi hep birlikte tasarımcı çalışması bu restoranın iç mekânını gezelim.
Tatminkar bir yemek ve sohbetten sonra Pomò – La Pasta Bio Italiana adlı İtalyan restoranına veda edip merkezi şöyle bir turladıktan sonra otelimize döndük. Merkezdeki meydanda yine seramik kaplamalar başroldeydi.
Lagos Kentinin Tarihçesi
Kelime anlamı “Göller” demek olan Lagos, 2000 yılı aşkın geçmişi olan eski bir deniz kasabasıdır. Bölgedeki Kartaca öncesi döneme dayanan ilk yerleşimin kurucusu olan Keltler buraya Latinceden gelen “Lacobriga” adını vermişlerdir. Kent aynı zamanda Kartacalıların da ilk yerleşim yeri olmuştur. Romalılara karşı yapılan Kartaca Savaşlarında Kelt kabilelerinden de asker toplanmıştır. Kartaca Savaşları esasta, Kartacalı tacirler ile Romalı tacirler arasında gerçekleşen deniz ticareti pazarını kapma savaşıdır. Savaşı kazanan Romalılar halihazırda önemli bir liman olan Lagos’u kolonileştirmişler ve Lacobriga olarak bilinen ismini de Roma eyaleti Lusitanya’ya çevirmişlerdir. İsyancı bir Roma generali olan Quintus Sertorius, Romalı generaller tarafından ezilen Lusitanya halkını da saflarına katarak Caecilius Metellus Pius komutasındaki Roma ordusunu bozguna uğratmıştır. Roma’nın düşüşüyle birlikte Lagos kasabası 6. yüzyılda Toledo Krallığı’ndan gelen Visigotlar ve daha sonra da Bizanslılar tarafından işgal edilmiştir.
8. Yüzyılda Kuzey Afrika’dan gelip bölgeyi fetheden Mağribiler, 713 yılında Emevi Devletini, 750 tarihinde ise; Endülüs Emevileri Devletini kurmuşlar ve arkalarında savunma sistemini güçlendirici surlar bırakmışlardır. 16. Yüzyılda genişletilen bu surların oldukça iyi korunmuş olan bir bölümünü ve kemerlerini Denizci Gil Eanes’e ait bir anıtının da bulunduğu Rua do Castelo dos Governadores Caddesi üzerinde görebilirsiniz. Mağribiler kentin adını “Zawaia” yani Arapça anlamıyla “göl” olarak değiştirmişlerdir. Daha sonra da, Zawaia’nın, yani Lagos’un da içinde olduğu geniş sahil bölgesine “İslamın Batı Ucu” anlamına gelen “Al-Gharb” demişlerdir. Zamanla bölge “Algarve” adı ile anılmıştır. Lagos Kalesini inşa ederek şehri güçlendiren Mağribiler, İber yarımadasındaki üslerinden Kuzey Afrika’ya önemli ticaret bağlantıları kurmuşlardır.
1031 tarihinde Endülüs Emevileri Devletinin parçalanmasından sonra Lagos çeşitli emirlikler tarafından yönetilmiştir. Uzun çabalar sonucunda kent, 1241 yılında Portekiz Kralı III. Afonso tarafından zapt edilmiştir ancak tamamen alınması 1249 yılını bulmuştur. Bu dönemden sonra Portekiz Kralları kendilerini “Portekiz ve Algarve Kralı” olarak anmaya başlamışlardır. Bunu, uzun süredir Mağribilerin elinde yabancı bir ülke olarak yönetilen bölgenin Portekiz egemenliğine geçtiğini vurgulamak amacı ile yapmışlardır.
15. yüzyılla birlikte Portekiz’de Kâşifler ve Keşifler Çağı başlamıştır. Lagos Limanı yine baş tacı olmuştur. İlk olarak Kral John I, 1415’te Ceuta şehrinin kuşatması ve fethi için yelken açmadan önce filosunu Lagos Limanında toplamıştır. Gemilere Hindistan’a giden yolları bulmak için güneye gidip Afrika’nın kıyılarını izlemeleri emredilmiştir. Özetle, 15. yüzyıl Portekiz denizcilik keşifleri, rotanın güneyden başlaması nedeni ile Lagos’u tüm sefer gemilerinin kalkış yeri olan önemli bir deniz merkezine dönüştürmüştür.
Portekiz keşifleri ve kâşifleri çağında devreye hayatının çoğunu Lagos’ta geçiren Portekiz Prensi Denizci Henrique giriyor. Portekiz Kralı João I’in üçüncü oğlu olan Denizci Prens Henrique (1394-1460), hayatında hiç yelken açmasa da, finansal desteği ile (daha sonra Kral João II tarafından geliştirilen ve Kral Manuel I tarafından güçlendirilen) Portekiz Denizciliğinin ilerlemesinin temellerini atmıştır. Lagos’tan karavellerle (iki yada üç tane latin yelkenine sahip ortaçağ gemileri) ve gemi yolculuklarında mükemmel performansa sahip üçgen yelkenli gemileriyle Fas’a ve Afrika’nın batı kıyılarına seferler düzenlemiştir. Viseu Dükü ve Algarve Valisi de olan Denizci Prens Henrique, zenginliği sayesinde 15. yüzyılda Afrika’nın batı kıyılarına ve Madeira Adaları’na yapılan keşif gezilerinin gerçekleşmesi için finansal destek sağlamış ve bu çabalarından dolayı “Denizci” unvanını almıştır. Öldüğünde, Bojador Burnu’nun güneyindeki ticari faaliyetler tamamen Onun tekelindeymiş. Öylesine güçlü bir adammış anlayacağınız. Kendisinin sert ve kaşları çatık bir şekilde dik dik denize doğru baktığı heykeli Lagos’ta kendi adı ile anılan Praça Infante Dom Henrique meydanını süslemektedir. Denizci Henrique‘nin Lagos’ta harika bir denizcilik okulu kurduğu söylentileri vardır. (Kaynak DK Eyewitness Travel – Portugal).
Bu arada tarihin en acıklı, en dramatik, bence en utanç verici kölelik dönemi de Lagos’ta başlamıştır. Gemilerin Afrika Kıtası üzerinde ilerlemeye başlaması ile birlikte Avrupa’nın ilk köleleri Lagos’a getirilmiş ve ilk köle pazarı da bu kentte kurulmuştur. 1443 yılında, Lançarote (o zamanlar hükümdarlığın mali işler subayı olan kişi) Arguim’e kadar yelken açıp, 275 Afrikalı ile geri geldiğinde, Portekizliler de zorlu tarım işlerini yapacak ve bu sektörü rahatlatacak yeterli köleye sahip olmuşlardır. Sonraki yıllar boyunca yapılan yeni keşifler ve başarılar beraberinde Afrikalı kölelerin yanında baharat ve mal yüklü gemilerin Lagos Limanına oluk oluk akmasını sağlamıştır. Lagos aynı zamanda ilk Afrikalı kölelerin ortaçağ sonrası Avrupa’sına dağıtıldığı bir kapı olmuştur. Afrika Portekizlilere açılmadan önce bile, Lagos’un denizcileri hali hazırda hevesli birer köle avcılarıymış (Kaynak Wikipedia). Lagos tarihi için ne acı bir durum.
Birçok çaresiz Afrikalı 1444 yılında Lagos’ta açılan ilk köle pazarından (Mercado de Escravos) Avrupa’nın her yerine köle olarak dağıtılmıştır. Bu köle ticareti ucuz işgücü yanında, Portekiz Monarşisine ve tüccar sınıfına hatırı sayılır bir gelir getirmiştir. Hatta Portekiz keşif seferlerin ana sponsoru olan Denizci Prens Henrique, her kölenin satış fiyatının beşte birini kendisine alıyormuş. O dönemde köle işgücü talebi o kadar yüksekmiş ki, 1450’de Moritanya kölelerinden elde edilen kâr yüzde 700 olmuş (Kaynak Wikipedia).
Alfonso Gonçales tarafından altın bulunması Lagos’taki ticari faaliyetleri daha da arttırmıştır. Bölge sakinleri Denizci Prens Henrique’e bölgedeki altın yataklarını işleyecek ticari bir şirket kurmak için dilekçe vermeye başladılar. Böylelikle bizim Denizci Prens Henrique zenginliğine zenginlik katmış anlayacağınız.
Prens Henrique ‘nin ölümünü takiben, Portekizli kâşifler Atlantik Okyanusunun derinliklerine ve Yeni Dünya’ya ilerlemeye devam etmişlerdir. Lagos limanı mal ve kölelerin sevkiyatını sağlamaya devam etmiş, ancak başkent Lizbon’un devreye girmesiyle bu rolü gittikçe azalmaya başlamıştır. Azor Adalarından, Madeira ve Brezilya kolonilerinden dönen gemiler direkt olarak Lizbon’a demirlediği için ticarethaneler de başkente taşınmaya başlamıştır.
Tarihin tozlu sayfalarını incelemeye devam ettiğimizde, Afrika halkına yaşattığı büyük acıların Portekiz’in de şansını tersine çevirdiğini görmekteyiz. Portekiz Kralı Sebastião, takıntılı bir şekilde Fez Krallığı’na karşı büyük bir haçlı seferi düzenleme planı yapmış ve 1578’de Lagos’ta büyük bir filo toplamıştır. Bu talihsiz girişim sırasında kendisi ve Portekiz asilzadelerinin çoğu Fas’taki Ksar El Kebir Muharebesi’nde öldürülmüş ve sonunda İber Birliği’ne yol açan bir halef krizi ortaya çıkmıştır. Sebastião ardında herhangi bir erkek vâris bırakmayınca İspanya Kralı II. Filipe taht üzerinde hak iddia etmiştir ve Portekiz Kralı I. Filipe olarak tahta geçmiştir. Bu saltanat savaşları Portekiz’i büyük devletler sınıfından çıkardığı gibi Kuzey Afrika’ya ve Fas’a tehdidi de ortadan kaldırmıştır ve Osmanlı Devletini Kuzey Afrika’nın tartışmasız tek hakimi haline getirmiştir.
İber Birliği nedir derseniz; Fas bozgunundan sonra 1580-1640 yılları arasında Portekiz Krallığı ile İspanyol Hanedanlığının birleşmesinden oluşan bir yapılanmadır. Bu oluşum, İspanyol Habsburg Krallarına (II. Filipe, III. Filipe, ve IV. Filipe) tüm İber Yarımadası’nın denetimi yanında Portekiz’in denizaşırı mal varlığını da getirmiştir.
Portekiz İspanya yönetimi altına girdiğinde, Portekiz sahili İngiliz filosu için bir hedef haline gelmiştir. İspanyol deniz üssü Cádiz’e yakın olan Lagos için de savaşlarla dolu talihsiz bir süreç başlamıştır. Kölelerin intikamı mı desek acaba? 1580’lerin sonunda Sir Francis Drake tarafından saldırıya uğrayan Lagos, sakinlerinin canhıraş savunması sayesinde Drake’i başından savmıştır. Fakat Lagos Sahili, Portekiz Yenilenme Savaşı (1640-1668) sırasında Algarve’yi bombalayan İspanyollara ek olarak, düzenli aralıklarla korsan gemilerinin saldırıları altında kalmıştır. Bu durum kıyı boyunca bir dizi kalenin inşasına yol açmıştır. Bunlardan biri de, 1679-1690 yılları arasında (ana kapı üzerindeki taş yazıtı göre) tamamlanan Forte da Ponta da Bandeira Kalesidir.
Lagos’ta bölgenin stratejik konumunu yansıtan iki önemli deniz savaşı vuku bulmuştur. 1693 yılındaki Lagos Muhaberesinde, Fransız filosu İngiliz-Hollanda ittifakı olan deniz kuvvetlerini yenmiştir. 1759 yılındaki Lagos Deniz Muhaberesinde ise, tam tersi olmuş ve İngiliz deniz güçleri Fransız Deniz Kuvvetlerini bozguna uğratmıştır.
Lagos, 1755 depremi ve ardından gelen tsunami tarafından yok edilene kadar, yani 1576 ile 1755 yılları arasında Algarve’nin gündemden hiç düşmeyen önemli bir başkentiydi. 16. yüzyıldan kalma bazı duvarlar ve eyalet valisinin kalesi hala ayakta kalsa da, günümüzdeki çoğu binalar depremden sonraki dönemden kalmadır.
Lagos’un çalkantılı tarihini de anlattıktan sonra Avenida Otel’deki kahve molasını tamamlayıp, Barok sarayı (Palacio de Estoi) görmek için Algarve Bölgesinin iç kısımlarına Faro Bölgesindeki Estoi Kasabasına doğru yola çıkıyoruz. Malum yolumuz uzun. Bugün Portekiz’in güneyinden kuzeyine gitmemiz lazım. Portekiz seyahati yazı dizimizin bir sonraki bölümünde buluşmak üzere şimdilik hoşçakalın.
Füsun Erdoğanlar Bengisu
Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden Yüksek Lisans diploması almış, özel sektörde çalışan, seyahate ve fotoğrafçılığa tutkun bir mimarım. İzmir Ekonomi Üniversitesinde profesör olan eşimin de benzer zevkleri paylaşması nedeniyle, dünya kazan biz kepçe geziyorduk ki; bu keyifli günler 2020 yılı başında Covid-19 fırtınasının tüm dünyayı sarması ile sekteye uğradı. Tüm dünya gibi biz de etkilendik. Şu anda havaalanlarının çalışmaya başlamasını ve virüsün kaybolmasını dört gözle bekliyoruz. Yıllar sonra bu cümleye baktığımızda eminim hem ben hem de siz dünyayı bu derece ters yüz eden olaya çok şaşıracağız.
2014 yılında bir anda yolumuz dünya tatlısı bir çift olan Dilek ve Hür Tavaşoğlu ile kesişti. Onların teşviki ile Bencetatil.com sitesinde gezi yazıları yazmaya başladım. İnanılmaz da keyif aldım. Tipik bir Başak burcu olduğum için oldukça detaycıyım. Gezdiğim yerler ile ilgili daha sonra yabancı kaynaklardan güvenilir bilgiler bulup, bunu yazılarıma aktarıyorum. İnceleme ve araştırma ruhum sınır tanımıyor anlayacağınız.
Fiziksel ve maddi olarak imkanlarımız el verdiği ölçüde bencetatil.com ile serüvenlerimize devam edeceğiz. Umarım yazılarımdan siz de benim kadar keyif alıyorsunuzdur.