Arabayla Baltıklar Turu: Bölüm 5 – Letonya, Riga Gezisi

Romanya’da Noel Tatili
12/01/2024
Arabayla Baltıklar Turu: Bölüm 6 – Litvanya Gezisi, Vilnius & Trakai
22/01/2024
Romanya’da Noel Tatili
12/01/2024
Arabayla Baltıklar Turu: Bölüm 6 – Litvanya Gezisi, Vilnius & Trakai
22/01/2024

Burası Riga Parlamento Binası, Saeima. 1863 – 1867 yılları arasında eklektik tarzda yapılmış. 100 milletvekilinin görev aldığı bir yönetim merkezi Saeima.

Letonya Savaş Müzesi Letonya’nın en eski ve en büyük müzelerinden biri. 1916’da kurulan bu müze 1919 yılında şehrin koruma duvarlarının bir parçası olan 14. yüzyıldan kalma baruthaneye (Powder Tower) taşınmış. Daha ziyade 20. yüzyıla ait savaş tarihi sergilenmekte burada.

Baruthanenin adı bir zamanlar Kum Kulesiymiş çünkü karşısında kum tepeleri varmış. Kuleye giriş yerden 5 metre yükseklikte bir noktadan yapılıyor ve çok dar bir merdivenden çıkılıyormuş. 621 yılında İsveç’in Polonya’ya yaptığı saldırı sırasında bu kule tamamen tahrip edilmiş ve bir tek temeli kalmış. O temelin üstüne 1650 yılında kule tekrar inşa edimiş. Bugünkü adı da bir zamanlar burada barut depolandığı için Barut Kulesi olmuş. Eskiden bu kulenin hapishane ve işkence odası olarak da kullanıldığı olmuş. Sonra silah, top ve barut depolama yeri olmuş.

Burası da şehri gezerken gördüğümüz St. Peter’s Church.

St. Peter’s Kilisesinin yanında Bremen Mızıkacıları heykelini görünce epey şaşırdık önce. Orijinalini Almanya’nın Bremen şehrinde gördüğümüz bu heykelin hikayesini anlatmadan önce biraz bilgi vermek istiyorum.

Alman Grimm Kardeşlerin “Bremen’in Mızıkacıları” masalında eşek, köpek, kedi ve horozdan oluşan müzisyen grubu hırsızları orman evinden kovarlar. Riga’da ise durum farklı: Burada, Bremen Mızıkacıları, Soğuk Savaşın hayaletlerini kovuyorlar.

Demir perdeden gözlerini kısarak bakan bu Bremen Mızıkacılarının Letonya’ya varışının zamanlaması manidar.

Tarihe dönüp bakacak olursak, günümüzde Letonlar ve Litvanlar olarak bildiğimiz halk, MÖ 2500 civarında Baltık Denizi kıyısında yerleşen Hint-Avrupa halklarının torunlarıdır. Dilleri komşuları Cermenler ve Fin-Ugor halklarından farklıdır. 12. yüzyılda bölgeye ticaret amacıyla gelen Cermenler, zaman içinde Letonları biraz da zor kullanarak Hristiyanlaştırmışlar ve 1201 yılında Letonya’nın başkenti olan Riga’yı kurmuşlar.

Töton şövalyeleri, 13. yüzyılda Estonya ve Letonya topraklarında Livonya Konfederasyonu diye bir konfederasyon kurmuşlar ve Riga dahil birçok Leton şehri Kuzey Alman Ticaret Ortaklığı olan Hansa Birliği’ne katılmış. Böylece Riga, Doğu Baltık ticaret yolunda önemli bir yer olmuş.

1558-1582 yılları arasında Rusya’yla Lehistan, Litvanya ve Danimarka arasında olan Livonya Savaşını Ruslar kaybedince,  bölge önce Litvanya Grandüklüğü, sonra da Lehistan-Litvanya Birliği’nin eline geçmiş. Lehistan’ın 1793 yılında parçalanmasından sonra da Letonya Çarlık Rusyası’nın eline geçmiş.

I. Dünya Savaşı’na kadar Rus İmparatorluğu’nun egemenliğinde kalan Letonya 1918 yılında bağımsızlığını ilan etmiş ama bu Letonya’nın II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası tarafından işgal edilmesine kadar sürmüş.

1941 yılında Wehrmacht tarafından işgal edilen ülke, 3 yıl Nazi Almanyası yönetiminde kalmış ama sonra yine 1944-1945 yılları arasında Sovyetler Birliği tarafından geri alınmış.

1944 yılında kurulan Letonya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nin parçalanmasına kadar bir Sovyet Cumhuriyeti olarak kalmış.

Yakın tarihe bakacak olursak, 1991 yılında Letonya SSCB’den ayrılarak bağımsızlığını ilan ediyor ve 2004 yılında da Avrupa Birliği’ne ve NATO’ya üye olarak kabul ediliyor.

İşte Bremen Mızıkacıları heykeli, tam da bu bağımsizlığa geçiş sancıları esnasında, 1990 yılında, Bremen’in kardeş şehri Riga’ya gönderdiği bir hediyeymiş. Böylece Bremen Mızıkacıları hem bağımsızlığın müjdecisi hem de tanığı oluyorlar Riga’da.

Alman sanatçı Christa Baumgärtel’in imzasını taşıyan bu heykeli günde yüzlerce turist ziyaret ediyor. Hayvanların burunlarını okşamanın uğur getireceğine ve dileklerinin gerçekleşeceğine inanan sayısız insan sayesinde heykele baktığınızda hayvanların burunlarının ovalanmaktan dolayı daha parlak olduğunu görüyorsunuz.

Bu noktadan sonra Riga’yı gezmeye sahile inerek devam ettik. Burası Daugava Nehri kıyısı.

Aşağıda Daugava Nehri üzerinde gördüğümüz asma köprünin adı Vansu Köprüsü.

Sahilde günbatımını seyrederken saat 22:00 diye not düşmüşüm. Hafiften Beyaz Gecelere yetişmişiz sanki.

Sahildeki bu kutu içinde sergilenen heykelin hikayesi ise bir Riga efsanesine dayanıyor.

Çok uzun zaman önce, daha Riga şehri kurulmamışken, bu sahilde iri yarı uzun boylu bir adam yaşarmış. Adı Kristaps’mış. İri yarı olmasından dolayı insanlar ona Büyük Kristaps derlermiş. Kristaps, insanları Daugava Nehri’nin bir kıyısından öteki tarafına taşırmış ve nehrin kenarındaki bir kulübede yaşarmış.

Bir gece uyurken küçük bir çocuğun ağladığını duyan Kristaps, hemen kalkıp çocuğu yakalamış ve nehirden karşıya taşımış. Yolun yarısında çocuk o kadar ağırlaşmış ki, zorla karşıya geçirebilmiş onu. Ve çok yorulduğu için de çocuğu göğsüne yaslayıp kulübesinde uyuyakalmış.

Ertesi sabah kucağında küçük çocuğun yattığı yerde altın paralar varmış. Kristaps öldükten sonra bu para Riga’nın kurulması sırasında kullanılmış ve bu kulübe de onun orijinal kulübesinin olduğu yere yapılmış.

Sahildeki Roman Katolik kilisesi Our Lady of Sorrows Church ise 1785 yılında yapılmış. Riga’nın ilk taştan yapılan kilisesiymiş.

Bu da The Nativity of Christ Katedrali. Burası bir Rus Ortodoks Katedrali. Neo-Bizans tarzında ve 5 kubbeli olarak tasarlanmış bu katedral, Baltık ülkelerinin en büyük Ortodoks Katedrali olarak biliniyor.

Burası da Riga Merkez Tren İstasyonunun önündeki meydan ve Riga Saat Kulesi.

Bu da Galerija Centrs alışveriş merkezi. 110 mağazadan oluşan bir AVM burası.

Burası da Devlet Opera Binası, Nacionala Opera.

Şehri gezerken kameramıza takılan görüntülerden biraz daha paylaşayım…

Paylaşmak ister misiniz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir