Arabayla Baltıklar Turu: Bölüm 5 – Letonya, Riga Gezisi

Romanya’da Noel Tatili
12/01/2024
Arabayla Baltıklar Turu: Bölüm 6 – Litvanya Gezisi, Vilnius & Trakai
22/01/2024
Romanya’da Noel Tatili
12/01/2024
Arabayla Baltıklar Turu: Bölüm 6 – Litvanya Gezisi, Vilnius & Trakai
22/01/2024

İki günde Riga

Gdansk’tan öğle vakti yola çıkıp yaklaşık 10 saat süren bir araba yolculuğu yaparak geldiğimiz Riga’da ilk akşam pek gezecek halimiz kalmamıştı. Bu şehire iki tam gün ayırdığımız için gecenin geç bir saatinde gezmeye başlamak yerine, otelimize yerleşip dinlendik ve Riga gezisine ertesi sabah başladık.

Polonya’nın incisi Gdansk şehrini anlatan gezi yazımıza buradan ulaşabilirsiniz. Riga gezimizin hikayesine başlamadan önce yine hatırlatayım. Eğer Baltıklar Turu rotamız ve ilk günün hikayesini henüz okumadıysanız, ona da buradan ulaşabilirsiniz. İkinci gün Poznan yolunda mola verdiğimiz Çekya’nın sevimli şehri Brno’nun hikayesi ise burada. Ve Polonya’da ilk konakladığımız şehir olan Poznan gezi yazısı da burada.

Riga gezilecek yerler

Riga’da ilk gittiğimiz yer Bastejkalna Parkı oldu. Bu güzel park sabah sabah içimizi açtı doğrusu. İçinden Pilsetas Kanalı geçiyor. Yürüyüş yolları, sere serpe uzanabileceğiniz yemyeşil alanlar ve kanalda tekne gezileri mevcut. Yürürken çeşitli heykellere rastlıyorsunuz. Bir de asma kilitlerle dolu aşk köprüsü var. Gerçekten şehre nefes aldıran ve huzur veren bir ortam.

İşte bu güzel parktan görüntüler…

Riga Gezisi

Letonyalıların Özgürlük Anıtı da hemen bu parkın ortasında bir yerde. 1918-1920 Letonya Bağımsızlık Savaşı sırasında ölen askerlerin anısına dikilmiş bu anıt özgürlüğün önemli bir sembolü olarak görülmekte. 42 metre yüksekliğinde olan Özgürlük Anıtı granit, traverten ve bakırdan yapılmış. Anıtın tepesindeki kadın elinde 3 tane yıldız tutuyor. Bunlar Letonya’nın 3 tarihi bölgesini temsil ediyormuş: Kurzeme, Vidzeme ve Latgale. Anıtın alt kısmında yer alan kaideye ise “Anavatan ve Özgürlük” yazısı kazınmış.

Son olarak bir de bu parkın akşam vakti de ne kadar hoş olduğunu gösteren bir kaç kare fotoğraf paylaşayım. Akşamüstü dönüp dolaşıp tekrar buraya gelmiştik…

Parktan sonra şehrin en güzel ve en renkli yeri olan Livu Meydanına gittik. Çiçeklerle bezeli çok güzel bir ortam ile karşılaştık. Her tarafta birbirinden çekici restoran ve kafe mevcuttu.

Çok enteresandır ki, 16. yüzyıl ve öncesinde bugün Livu Meydanı olarak bilinen yerde Riga Nehri akıyormuş. Buraya “Rye Way”, yani Çavdar Yolu derlermiş. Doğudaki topraklardan gelen tahıl, Daugava Limanına bu nehir üzerinden taşınırmış.

18. yüzyılda hem bataklığa dönüştüğü için, hem de halk çöplerini buraya atıyor diye nehri gömmeye karar vermişler. 19. yüzyılda nehrin üstü artık tamamen kapanmış ve nehir yeraltı kanalı haline gelmiş. 1861 yılında şehrin surlarının yıkılması ile tamamen kapanan nehrin bir zamanlar var olduğunu gösteren en güzel delil meydandaki çiçek yatakları.

II. Dünya Savaşında buradaki binalar tahrip olup yıkılınca, bu enkazın üzerine bugün gördüğümüz haliyle Livu Meydanı inşa edilmiş ve işte bu rengarenk ortam yaratılmış.

Biz Nak Nakts denen yerde bir yemek molası verdik. Meydanın tam kalbinde bir restoran burası ve oldukça şıktı.

Yemek sonrası hava açınca dış kısmında da kahve içmiştik etrafı seyrederek… Çok keyifli bir ortam burası.

Livu Meydanı zevkli ve şirin dekorasyona sahip pek çok mekan ile dolu bir yer. Bunlardan bir kaç kare paylaşayım…

Riga’nın havası, ya da daha doğrusu tüm Baltık şehirlerindeki hava her an değişebiliyor. Bir bakıyorsunuz güneş açmış, bir bakıyorsunuz bulut gelmiş veya aniden sağanak bir yağmur yağıyor. Mesela Riga’da şöyle feci bir yağmura yakalandık bir ara…

İşte yağmurdan kaçarken sığındığımız restoran ve şans eseri denk geldiğimiz enfes yemekler…

Restoranın adı “Blue Cow” yani Mavi İnek anlamına geliyormuş :)

Bu meydan akşamları da çok hoş…ışıl ışıl.

Livu Meydanı sonrasında Riga’nın simgesi şu meşhur Karakafalılar Evi denen binayı görelim dedik. Bizim gittiğimiz dönemde maalesef arka kısımda bir inşaat vardı ve fotoğraflar tam istediğim güzellikte olamadı.

Bu görkemli yapı aslında bir ortaçağ loncası olan Kara Kafa Kardeşliği eviymiş. Vaktiyle hem ambar olarak kullanılmış, hem de genç, bekar tüccarlar ve yabancılardan oluşan bir grup için toplanma yeri olmuş bu bina.

17. ve 19. yüzyıllarda bazı eklemeler yapılmış. İlk süslü Noel ağacı da bu alana 1510 yılında kurulmuş. Maalesef 1941 yılında Nazilerin bombalaması ile hem bu bina, hem de eski şehirin büyük bir kısmı zarar görmüş. Sonrasında 1948’de Sovyet hükümeti de epey bir tahrip etmiş buraları.

1996 ve 2000 yılları arasında tekrar yapılan Karakafalılar Evi için bu şehirde yaşayan halkın epey önemli bir kısmı bağışta bulunmuş. Yaklaşık 5.000 bağışçının olduğu söyleniyor. Resmi olarak tekrar açılışı 1999 yılının Aralık ayında olmuş.

Bugün etkinlikler yapılan bir yer ve ayrıca müze olarak da kullanılmakta. Üst katta balo salonları var. Alt katta tarihi koleksiyonlar sergileniyor. Mahzenleri de gezmek mümkün.

Binada yer alan tarihi kiler II. Dünya Savaşı’ndan bugüne orijinal olarak gelebilen tek yeriymiş. 1992’ye kadar yerin altında olduğu ve görünmediği için bilinmiyormuş.

Riga’nın simgelerinden biri de Cat House, yani Kedili Ev. Binanın her bir köşesinde kara bir kedi sırtını kabartmış, kuyruğunu sanki son atlayışını yapmak üzereymişçesine havaya kaldırmış durmakta.


1909 yılına ait bu bina mimari açıdan Art Nouveau örneği. Aslında bu binanın sahibi çok zengin bir tüccarmış ve Tüccarlar Loncasına kabul edilmeyince, buna çok içerlemiş.  Büyük Lonca’ya bakmakta olan binasının tepesine bu şekilde figürler koyarak ve kedinin kuyruğunu da Büyük Lonca’ya bakar şekilde kaldırarak, onları kendince protesto etmiş.

Binanın alt katında bir restoran var şu anda ve diğer katlar da ofis olarak kullanılıyormuş.

Katedral Meydanı eski şehir bölgesindeki en geniş meydan. Yedi tane caddenin birleştiği noktada yer alan bir meydan burası ve tarihte önemli olaylara sahne olmuş.

19. ve 20. yüzyıldan kalma pek çok binanın çevrelediği bu güzel meydanda biz gittiğimiz dönemde United Buddy Bears (Dost Ayıcık) sergisi vardı.

350 tane Buddy Bears ilk önce 2001 yılında Berlin’de sergilenmiş, sonra bunların çoğu yardım kuruluşları lehine açık arttırma yolu ile satılmış. 2002 yılında United Buddy Bears’in “barış içerisinde birlikte ve yan yana yaşama elçileri” olarak dünya turuna çıkması ve halklar, kültürler ve dinler arasında karşılıklı hoşgörü ve anlayışı yayma görevini üstlenmesine karar verilmiş. Böylece 140 tane dost ayıcık heykeli dünyayı gezmeye başlamış.

Bu ayıcıkların her biri Birleşmiş Milletler tarafından tanınmış bir ülkeyi temsil etmekte ve o ülkenin bir sanatçısı tarafından yapılmış. Dost Ayıcıklar şimdiye kadar dört kıtada 30 yerde sergilenmiş ve 40 milyonun üzerinde ziyaretçi sayısına ulaşılmış. Hatırlayanlar olacaktır, 2004-2005 yıllarında da İstanbul’a da gelmişlerdi ve Tepebaşı’nda sergilenmişlerdi.

Riga’daki sergide ülkeleri temsil eden ayıcıklar arasında gezinirken kendi ülkemizi bulmak ve Atatürk’ün gözlerine bakmak, vatanımızdan o kadar uzaktayken çok güzel geldi bize. Murat ve Cansu Ökmen yapmış bizim ayıcık heykelimizi.

Paylaşmak ister misiniz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir