Arabayla Baltıklar Turu: Bölüm 5 – Letonya, Riga Gezisi
18/01/2024Arabayla Baltıklar Turu: Bölüm 7 – Kösice ve Novi Sad Gezisi
25/01/2024Litvanya’daki 2. durağımız: Karay Türklerinin vatanı, Trakai
Vilnius’tan 40 dakikalık mesafedeki bir kasaba olan Trakai’nin bizim için en büyük özelliği Museviliği kabul etmiş Karay Türklerinin yerleştiği yer olmasıydı.
Şöyle açıklayalım: Türkler tarihleri boyunca dini bakımdan Gök Tanrı Dini, Budizm, Maniheizm, kısmen Ortodoks Hıristiyanlığı, Karaim Museviliği ve geniş ölçüde İslam dinini kabul etmiş bir millet. Musevilikle tanışmaları IX. yüzyılın ilk yarısında Karaîm ismini alan yeni bir dini hareketin taraftarlarının propagandalarıyla başlamış. Karâîliğin ilk başladığı yerler de İran, Ermenistan ve Kafkasya bölgeleri olmuş. Hazarların Museviliği kabul etmesinden sonra Kırım ve Güney Rusya’da yaşayan Türklerin Museviliğe geçişleri başlamış. Karâîlik, XIV. yüzyılda Litvanya ve Polonya’ya kadar ulaşmış ve bu dönemde Kırım Karaylarının bir kısmı Litvanya ve Polonya’ya göç ederek bugünkü Doğu Avrupa Karaim cemaatinin temellerini atmış. Karay veya çoğulu ile Karaim şeklinde anılan Museviler zamanla dünyanın farklı coğrafyalarına yayılmış. Türk kökenli olanların çoğu ise Kırım, Ukrayna, Polonya, Rusya ve Litvanya gibi ülkelerde yaşamakta. (Kaynak: Muammer ULUTÜRK, 2018: turkishstudies.net)
Karaylar Orta Asya’dan gelen en eski Kıpçak kavmine ait bir Türk topluluğu ve Trakai’de kendilerine özgü evlerde yaşamışlar. Geleneksel Karay evlerine baktığınızda ortak bir noktaları olduğunu görüyorsunuz. Evlerin ön cephesine 3 pencere açmışlar – biri Tanrı, biri Grandük Vytautas, biri de misafirleri içinmiş. Bunu yapabilmek için Grandük Vytautas’dan özel izin almışlar.
Efsaneye göre, Žalgiris Savaşı sonrası Grandük Vytautas, onun tarafında savaşan yabancıları ödüllendirmeye karar vermiş. Tatar’lara Vilnius’da yaşama izni vermiş mesela. Karaylara gelince ise onlara ne istediklerini sormuş. Onların tek istediği barış içinde yaşamak ve evlerini Tanrıya, Grandüke ve misafirlere açık olduğunu belli edecek şekilde 3 pencereli olarak inşa edebilmekmiş. İstedikleri de olmuş çünkü bu istek Grandük’ün çok hoşuna gitmiş.
Trakai’ye girer girmez 3 pencereli olsun olmasın o rengarenk evlerin büyüsüne hemen kapılıverdik. Çok şirin bir yer burası gerçekten de.
Bu arada unutmadan söyleyeyim, Avrupa’nın birçok noktasında olduğu gibi burada da yol üzerinde arabamızı park ettiğimiz yerde park otomatından bilet aldık.
Burası Trakai Tarih Müzesi.
Bu da Karay Etnografya Müzesi (Karaimų Etnografiné Parado).
Rengarenk evler arasında gezerken mini bir turist treni de gördük.
Geçmişte Litvanya Büyük Dükalığı’nın merkezi olan Trakai, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan ve göllerle çepeçevre sarılmış olan Trakai Tarihi Ulusal Parkının ortasında bir doğa harikası.
Kasabanın sokaklarında yürüyüp bol bol fotoğraf çektikten sonra göller bölgesine indik.
Burada yürüyüş yapmak ve doğayı içimize çekmek harika bir duyguydu.
Burada kanoyla gezmek de mümkün.
İnanılmaz dingin bir ortam. Huzurlu, tertemiz ve çok güzel.
Bütün bu güzelliğin ortasında, Galve Gölü’nün içinde Trakai Island Castle, yani Trakai Adası Kalesi yer alıyor. 14. yüzyıla ait bu kalenin vaktiyle konumu itibariyle stratejik önemi büyükmüş. O zamanlar askerî amaçla kullanılmak üzere yapılmış. Bugün bakıldığında ise Doğu Avrupa’da su üzerine inşa edilmiş tek kale olma özelliğini koruyor. Günümüzde müze olarak kullanılmakta ve burada müze sergileri, konferanslar ve müzik festivalleri düzenlenmekte. Kaleye yaklaşık 100m. uzunluğunda bir köprüden yürüyerek ulaşabiliyorsunuz.
Dedim ya Baltıkların tek kötü tarafı havası diye. Aniden güneş kaçıveriyor ve feci bir yağmur bastırabiliyor. İşte aynen öyle oldu bu güzelim yeri gezerken.
Biz de yağmurdan kaçarken yapılacak en güzel şeyi yaptık ve kendimizi Karay Türklerine ait olan Kybynlar isimli restorana attık.
Hep okumuştuk, Trakai’ye gidince kıbın yiyin, karay birası için diye… biz de öyle yaptık. Daha yemeklerimiz bitmeden tekrar güneş açmıştı bile.
Oturduğumuz masadan manzaramız… Yağmurlu kapalı havada bile çok güzeldi.
Aşağıda, suya daha yakın yerde oturma yerleri vardı ama biz daha korunaklı olan üst katta oturduk ve manzarayı tepeden seyrettik.
Kıbın dedikleri kalın hamurlu içi farklı malzemelerle doldurulan bir çeşit börek. Biz sevdik. Biraları da güzeldi.
Menüden birkaç sayfa paylaşayım.
Ve işte bizim denediklerimiz…
Buradan kalktıktan sonra saatin ne kadar geç olduğunu fark etmemizle beraber, yola düşmemiz gerektiğinin hüznü kapladı içimizi.
Trakai’nin güzelliğine de tam doyamadan maalesef tekrar yollara düştük ve en kısa zamanda tekrar gelebilmek ümidiyle Litvanya’ya veda ettik.
Polonya’ya girişimiz gece saat 22:00 itibariyle olmasına rağmen beyaz geceler sayesinde ortam hala aydınlıktı. Trakai’den yaklaşık 5.5 saatlik bir yolculuk sonrasında, sabaha karşı saat 3 gibi Varşova’daki otelimize vardık.
Bir sonraki yazımız tatilin son iki gününde iki ülke, iki şehir gezisi yaparak İstanbul’a, yani eve varışımızın hikayesi olacak. Baltıklar Turumuzun son yazısı Kösice ve Novi Sad Gezisi yazımıza bu linkten ulaşabilirsiniz.
İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi mezunu. İstanbul Teknik Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Okutmanı. Öğretmenlik, çevirmenlik, editörlük, yazarlık hepsi denendi ama tabii yetmedi, sürekli yeni ve farklı bir şey yapma arzusu ile ortaya karışık aktiviteler eklendi. Tiyatro kurslarına gitmeler, dublaj dersi almalar, falan filan. Belki de Yay burcu olması nedeniyle haddinden fazla meraklı ve kesinlikle her türlü makul sınırın çok ötesinde gezip tozma, keşfetme delisi. Kendisi gibi gezgin ruhlu Hür Tavaşoğlu ile evli. Evli ama çocuksuz : ) "Bence tatil bana özel, biraz değişik, biraz da sürprizli olmalı" diyerek başladığı ve gezilerini anlattığı “Bence Tatil” sitesi Hürriyet Gazetesinin 2013 Bumerang Blog/Websitesi Yarışmasında birinci oldu. Öğretme ve anlatma meraklısı olduğu için her konuda ille de söyleyecek birşeyi var. O yüzden de bu sitede kendisinden sadece gezi yazıları değil, kah kitap yorumu, kah film veya dizi tavsiyesi de bulabilirsiniz, şaşırmayın.