
İsviçre: Bir Kış Masalı
05/02/2025
Arabayla İstanbul’dan Slovenya ve Almanya Gelelim Mosel ve Ren Nehri kıyılarındaki diğer gezdiğimiz yerlere.
Cochem’e yakın kasabalar
Cochem’in yakın çevresinde gezebileceğimiz pek çok kasaba ismini evdeyken not almıştık. Zamanımız Cochem dışında dört kasabayı daha gezmeye yetti. Onlara Cochem’deki gibi tüm günü ayıramadık elbette, yarımşar gün ile idare ettik. Kısa ama keyifli geziler oldu hepsi de ama keşke daha fazla günümüz olsaydı da biraz daha az koşturmacalı gezebilseydik.
Bu dört kasaba Bacharac, Beilstein, Bernkastel-Kues ve Idstein idi. Hepsi de genellikle Instagram’da Almanya’nın masal kasabaları olarak paylaşılır hep. Biz de yıllar içinde rastladıkça not almıştık. Gerçekten herbiri ayrı güzeldi.
Haydi başlayalım onları tanıtmaya.
Beilstein, Almanya
Beilstein çok küçük ama güzelliğine gelince 5 yıldız 10 numara bir kasaba. Ya da belki köy desek daha doğru olur, çünkü çok ama çok küçük.
Mosel Nehrinin “Uyuyan Güzeli” diyorlar buraya. Sessiz sakin güzelliğini tasvir etmek için çok uygun bir isim gerçekten de.









Bacharac, Almanya
Mosel Nehrinden uzaklaşıp, Ren Nehri kıyısına uzandığımızda ulaştığımız Bacharac kasabası, şiirsel bir güzelliğe sahipti.
















Bu kasabada gezdikten sonra bir yerde oturup dinlenelim, birşeyler yiyelim istedik ama olmadı maalesef. Kasaba tüm güzelliğine rağmen nehirden gelen sineklerin istilası altındaydı sanki. Nereye otursak bizi pek bir uğraştırdılar. Biz de hiçbir şey ısmarlayamadan kalktık oturduğumuz yerlerden.
Bu açıdan bakınca bu güzelim kasaba biraz da hayal kırıklığı oldu bizim için, bunu da burada not etmiş olalım.








Bernkastel-Kues, Almanya
Şarap üretimiyle ünlü Bernkastel-Kues kasabası da, Mosel Nehri kenarındaki en güzel yerlerden biriydi gerçekten de. Bernkastel-Kues, ünlü Alman bilginlerinden biri olan Orta Çağ din adamı ve filozofu Nikolaus von Kues’in (Cusanus) doğum yeriymiş.
Kasabanın bir tarafı Bernkastel, diğer tarafı Kues – aynı Budapeşte’nin bir tarafının Buda diğer tarafının Pest oluşu gibi.

Ahşap iskeletli rengarenk evleriyle büyüleyici bir kasabaydı burası. Bizim bu gezide en çok beğendiğimiz kasabalardan biri oldu.









Meydanın hemen bitiminden sağdaki sokağa girince, herkesin mutlaka önünde hatıra fotoğrafı çektirdiği 15. yüzyıldan kalma “Spitzhäuschen” 👆adlı ince uzun küçücük bir ev var.



Kasabaya ismini veren tepedeki kaleye 👆👇yarım saatlik bir tırmanış sonrası ulaşılıyor. Biz çok yorgunduk, denemedik açıkcası.




Kaleye tırmanmak yerine akşam karanlığı çökene kadar sokakları arşınlayıp, kasabanın o güzel ve huzur veren ruhunu içimize çektik.



Kasabanın sokaklarını gezmek aşırı keyifli. Evler, dükkanlar, her şey bir renk cümbüşü. İnsanın içi açılıyor bu kasabayı gezerken.
Bir akşam yemeği molası verip, tekrar gezmeye devam ettik. Açıkcası keşke buraya daha erken bir saatte gelebilseydik de daha fazla tadını çıkarabilseydik diye hayıflandık. Ama işte gidip görmeden, evde plan yaparken hangisi fotoğraflardaki kadar güzel, hangisinde ne problem var tam bilemiyorsunuz.



Gece fotoğraflarında bile güzelliği belli oluyor bu kasabanın.
















Kalenin gece fotoğraflarını da çekebildik uzaktan 😘 👆👆
Bu arada arabamızı fotoğraflarda göreceğiniz nehir kenarındaki otoparka koyduk, oldukça büyük bir park alanı vardı.


Buraya kadarı Bernkastel idi, geceyi tamamlamadan önce köprüden yürüyerek Kues kısmına geçip, orada da kısa bir tur attık. Bernkastel kadar çekici olmasa da yine de orası da güzeldi.






Idstein & Frankfurt, Almanya
Frankfurt’ta konaklamak üzere Cochem’deki otelimizden ayrılıp yola koyulduğumuzda önümüzde rotamızın son masal kasabası olan Idstein kalmıştı bir tek. Idstein, Taunus Dağlarının eteklerinde, Ren Nehrinin kuzeybatısında yer alıyor ve Frankfurt’a 35 dk uzaklıkta.
Idstein, Almanya’nın mutlaka görülmesi gereken kasabaları arasında yine çok rastladığımız bir isimdi. Hessen eyaletinde yer alan bu meşhur kasaba, Orta Çağdan kalma tarihi dokusu, arnavut kaldırımlı sokakları, ahşap destekli ve üstü rengarenk motifli evleriyle gerçekten bizim de çok beğendiğimiz bir yer oldu.








Idstein’daki binalar, sanki Hansel ile Gretel masalındaki şekerden yapılma evler gibi duruyor. Bu şeker evler orada böyle tadına da, seyrine de doyulmayacak güzellikte dururken, onları seyrederek bir kafede oturmak ve bir kahve-tatlı keyfi yapmak şart olmuştu 😊


Kafe keyfi sonrası kasabadaki sokakları biraz daha gezip, keşfedebildiğimiz kadar keşfettik bu şirin ve güzel yeri.








Ben de bu kasabanın renklerine özenmiş de rengarenk giyinmişim gibi olmuş :))))


Idstein gezimizin ardından Frankfurt’a geçiş, yeni bir otele yerleşme ve büyük şehirde alışveriş keyfi vardı planımızda.
Pek çok kez gittiğimiz ve sevdiğimiz bir şehir olan Frankfurt, bu sefer çok kalabalık ve boğucu geldi bize. İyice kozmopolit olmuş bir ortam, feci bir gürültü ve koşturmaca arasında nasıl da hemen o huzur verici kasabaları aradık, anlatamam.










Franfurt’un meşhur tarihi meydanı Römer’de bir akşam yemeği keyfi sonrası nehir kenarında yürüyüp, biraz moral bulalım dedik ama o da fiyasko oldu. Nehir kenarında oturan erkek gruplarının nargile ve halay keyfi arasında yürürken ve Arap müziklerini dinlerken, pek de Almanya’da hissedemedik kendimizi. Epey göç almış orası da demek ki.
Neyse ben yine de güzel görünen nehir manzarası paylaşayım sevgili Frankfurt’tan…




Passau, Almanya
Ertesi gün İstanbul’a dönüş yolculuğuna erken bir saatte başladık. İlk molayı Almanya’nın sınır kenti Passau’da verdik. “City of 3 Rivers” diye bilinen, 3 nehrin kavuştuğu bu sessiz, sakin ve huzurlu şehri gördüğümüz kadarıyla sevdik biz.



Sırf Passau’yu görmek için yolunuzu değiştirin demem ama yolunuzun üstündeyse yarım günlük bir mola verilebilir burada. Nehir kıyısı da şehrin içi de birkaç saat gezmek için ideal.




Passau, Tuna Nehri ile beraber, güneyden Inn ve kuzeyden Ilz Nehirlerinin birleşme noktasında kurulmuş ve Avusturya sınırına bitişik bir konumda. Nehirlerin rengi birbirinden farklı, biri açık yeşil, diğeri daha koyu. Enteresan olan yanı ise nehirlerin kavuşma noktasında açık ve koyu renklerin çizgi çizilmiş gibi birbirine karışmadan duruyor olması 😊👇








Şehrin içini de gezdikten sonra burada bir öğle yemeği yiyerek dinlendik.









Biraz fazla acıkmışız galiba, masamız dolup taşınca biz ne yaptık böyle dedik… 😅


Yemekten sonra Passau’nun şirin dar sokaklarından ve önemli meydanlarından geçerek arabamıza doğru yola koyulduk.






Ve mavi-yeşil Passau’ya veda vakti…
Maribor (Marburg), Slovenya
Passau’dan sonra Slovenya’nın 2. büyük şehri olan Maribor’da bir akşam yemeği molası verdik. Biraz yıpranmış da olsa, şehrin Doğu Avrupa mimarisinin belirgin özelliklerini taşıyan tarihi dokusunu sevdik. Gece ışıklarında zaten herşey gözümüze hoş göründü.











Kısa Maribor turumuzun ardından glutensiz pizza yapan bir restoran bulunca pek bir mutlu oldum açıkcası :)


Ardından 1.5 saatlik bir yolculuktan sonra Zagreb’deki otelimize varıp, dinlenerek ertesi günkü uzun yolculuk için enerji topladık çünkü Zagreb’den çıkıp, başka konaklama yapmadan, direkt İstanbul’a dönüş vardı planımızda.
Özetle bu rota İstanbul’dan arabayla çıktığımız için epey yorucu oldu ama güzel miydi diyecek olursanız, evet güzeldi ve o yorgunluğa değerdi. Bu kadar uzun yol gözünüzde büyürse ve “biz gurbetçi miyiz ki, sıla yolu tepiyoruz” diyecek olursanız, Frankfurt’a uçup o masal kasabalarını araba kiralayarak gezin bir ara bence, öyle de çok hoş olacağına eminim.
Bir sonraki gezi maceramızda buluşmak üzere hoşçakalın…
İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi mezunu. İstanbul Teknik Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Okutmanı. Öğretmenlik, çevirmenlik, editörlük, yazarlık hepsi denendi ama tabii yetmedi, sürekli yeni ve farklı bir şey yapma arzusu ile ortaya karışık aktiviteler eklendi. Tiyatro kurslarına gitmeler, dublaj dersi almalar, falan filan. Belki de Yay burcu olması nedeniyle haddinden fazla meraklı ve kesinlikle her türlü makul sınırın çok ötesinde gezip tozma, keşfetme delisi. Kendisi gibi gezgin ruhlu Hür Tavaşoğlu ile evli. Evli ama çocuksuz : ) "Bence tatil bana özel, biraz değişik, biraz da sürprizli olmalı" diyerek başladığı ve gezilerini anlattığı “Bence Tatil” sitesi Hürriyet Gazetesinin 2013 Bumerang Blog/Websitesi Yarışmasında birinci oldu. Öğretme ve anlatma meraklısı olduğu için her konuda ille de söyleyecek birşeyi var. O yüzden de bu sitede kendisinden sadece gezi yazıları değil, kah kitap yorumu, kah film veya dizi tavsiyesi de bulabilirsiniz, şaşırmayın.