Arabayla Orta Avrupa gezisi: Polonya – Wroclaw
18/10/2024Łódź – Polonya’nın Endüstriyel Şehri
Toruń’dan çook mutlu ayrılarak, bir heves gittiğimiz Łódź şehri (komik belki ama Wuç diye okunuyor), “Rotamıza keşke eklemeseydik” dediğimiz tek yer oldu. Maalesef gezimizin bir gününü ziyan ettik duygusunu ilk defa bu şehir yaşattı bize. Fotoğraflarında çok güzel görünen, videolarda bazı gezginlerin methettiği bu şehir bir günde bizi depresyona soktu desem yalan olmaz. Sonra otelimize gelip, Google’a “Why is Łódź so ugly?” diye yazıp aratınca gerçekleri gördüm ama iş işten geçmişti. Meğer burası Polonya’nın o görkemli ve tarihi şehirlerinden biri değil, diğerlerine göre daha yakın tarihte kurulmuş, günümüzde devletin çok az fon ayırdığı fakir şehirlerinden biriymiş. En büyük özelliği endüstriyel bir şehir olması ve fabrikaları ile ülkeye gelir ve hizmet sağlaması imiş. Çok geç anladık, çok :(
Hal böyle olunca şehir eskilikten dökülüyor. Bakmayın filtrelerle güzelleştirilen Łódź fotoğraflarına, en güzel binanın bile boyaları kalkmış, sapır sapır dökülüyor. Şehirdeki binaların yüzeyi bakımsızlıktan pimpis – simsiyah olmuş.
Krakow, Varşova, Poznan, Gdansk, Wrocław ve Toruń’daki ihtişamlı meydanlardan sonra, buradaki soluk, bakımsız ve hiç bir özelliği olmayan Eski Şehir Meydanını görünce “Eyvah” diyerek şehri gezmeye başladık ve gezdikçe moralimiz bozuldu. Plac Kościelny denen meydan da burada. Ama maalesef o da pek iç açıcı değildi :(
Gördüğünüz üzere doğru dürüst bir Old Town Meydanı yok, zaten old town yok, şehir o kadar eski ve tarihi değilmiş meğer. Vaktiyle savaş zamanı getto olarak kullanılmış. Şehir sanki 1970’lerde donmuş kalmış gibi duruyor – “frozen in time” yani. Bunu Sırbistan’da ve Bulgaristan’da bazı şehirlerde hissetmişizdir, ama Polonya’da ilk defa oldu.
Şehrin biraz daha güzel olduğu söylenen tarafına doğru bir yürüyelim bakalım dedik. Eski Şehir Meydanının karşısında Park Staromiejski vardı. oradan Plac Wolności Meydanına doğru yürüdük.
İşte bu da meşhur Wolności Meydanı. Burada Belediye Binası, Kutsal Ruh’un İnişi Kilisesi (Kościół pw. Zesłania Ducha Świętego) ve General Tadeusz Kościuszko Anıtı var.
Güzelleştireyim diye uğraşınca, şöyle çiçekler ve ağaçlar arasından çekmeye çalışınca da, en fazla bu kadar oluyor.
Ayrıca şehirde çok inşaat ve dolayısıyla epey toz var. Merkezdeki binaların eskiliğini ve yıpranmışlığını beğenmemiştik ama arabayla şehirden ayrılırken biraz dışını görünce daha da beter dökülmekte olan o evler içimizi acıttı.
Gitmeden önce şehirde araçlara kapalı 4 km lik bir alışveriş caddesi olduğunu okumuş, ah ne güzel gezeriz orayı demiştik ama ne mümkün. Ulica Pitrkowska denilen bu caddeyi maalesef yürüyerek keyif keyif gezmek imkansız çünkü bisiklet ve scooter kaynıyor burası – kaynıyor diyorum çünkü durmaksızın ve akın akın geliyorlar, gidiyorlar. Sanki elektrikli bisiklet ve scooter yarışı varmışçasına sürekli vızır vızır sağınızdan ve solunuzdan akıp giden motorlu araçlardan dolayı güya araç trafiğine kapalı olan bu caddenin ortasından yürüyüp, sağdaki ve soldaki binaları seyretme şansınız maalesef hiç yok. Kaldırımlarda restoran ve kafelerin koyduğu masa ve sandalyelerden size kalan az bir boşluktan yürümeye çalışıyorsunuz.
Rahatça yürüyemeyince, alışveriş yapalım bari dedik ama dükkanlarda da bir numara yoktu, onlar da 30 yıl geriden geliyorlardı sanki…
Yürürken gördüğümüz binaların bir kısmı güzelimsiydi. Onlardan birkaç fotoğraf paylaşayım.
Şehirde gördüğümüz en trendy yer OFF denilen bu alandı. Burası değişik ve güzel bir konsepte sahipti.
Bir de şehirde bazı binalarda muraller göze çarpıyordu.
Łódź’da mutsuz olduk dedim ama birkaç güzel şey de oldu tabii. Burada kalmamızı biraz olsun güzelleştiren iki şeyden biri Manufaktura, diğeri ise çok güzel bir manzarası olan otelimiz oldu.
PURO Hotel Łódź Centrum, gerçekten de çok güzel bir otel ve de şehrin en güzel manzarasına sahipti. Hem gezdiğimizde çok etkilendiğimiz Manukaktura’yı, hem de Izrael Poznański Sarayını görüyordu odamız. Arabamızı da odamızdan görebileceğimiz şekilde otelin önüne park edebildik.
Sanayici Izrael Poznański’nin ailesi için yaptırdığı bir rezidans olan bu bina zaman içinde yapılan renovasyonlar ile Neo Barok ve Neo Rönesans tarzında oldukça güzel bir saraya dönüşmüş ve bugün içinde Şehir Müzesini barındırıyor.
Otelimizin önündeki kalp de çok hoştu.
Łódź’da gezilecek yerler arasında gerçekten görmeye değer olan en güzel yer Manufaktura oldu.
İşte Manufaktura ve hikayesi…
Vaktiyle ünlü tekstilci Izrael Poznański tarafından kurulmuş endüstriyel kompleks alanında yer alan Manufaktura, bugün bir sanat merkezi, alışveriş merkezi ve restoran-kafeler ile donanmış capcanlı bir eğlenceli vakit geçirme alanı olarak düzenlenmiş. Kompleks, 2006 yılında açılmış. 5 yıllık planlama ve 4 yıllık inşaat süreci ile günümüzdeki haline kavuşmuş olan Manufaktura’nın içinde eski bir tekstil fabrikasının renove edilmiş hali de bulunmakta. Doğal olarak burası bu şehre gelenlerin ilgi odağı olmuş.
Alışveriş merkezinden kendimize çok değişik t-shirtler aldık, ana alışveriş caddesi hayal kırıklığı oldu ama buradaki AVM iyiydi.
Gerçekten de değişik ve güzel bir ortam burası. Ayrıca Łódź şehrinin endüstriyelleşmesinin konu edildiği film “The Promised Land” de burada çekilmiş.
Biz hem gündüz hem gece burada epey vakit geçirdik, yoksa Łódź başka türlü çekilmezdi. 🙈🙈
Bir stand önünde insanlar vişne likörü içiyordu, görünce biz de denedik. Likör güzeldi ama oda sıcaklığında servis ediyorlar, soğuk olsa daha iyi olurdu.
Çelik tahtı da denedik ama pek rahat değildi doğrusu – hele çıkmak inmek epey zahmetli :) Dev daktilo favorimdi. Mesleğimin başında yıllarca daktilo kullanarak öğrencilere ödevler, alıştırmalar yazardım, o yıllar geldi aklıma. Bilgisayarla 30 yaşımda tanıştım, ondan önce elimizde bir tek daktilo vardı tabii :)
PURO Hotel Łódź Centrum otelindeki odamızın manzarası güzel demiştim, camın önüne de oturma yeri yapmışlar, minderler atmışlar. Biz de işte bari onun keyfine varalım diye, aldık birkaç yiyecek ve içecek, çıktık camın önündeki oturma yerine ve gece şehrin manzarasına bakarak bir veda keyfi yaptık.
Łódź’daki hikayemiz burada bitti ama bu seçimdeki şanssızlığımız oradan ayrılıp, dönüş yoluna başladığımız ertesi gün de sürdü maalesef. Çekya’da görmek istediğimiz iki şehir vardı, biri Ostrava, diğeri Olomouc. Hatta Olomouc’da 1 gece kalmayı planlamıştık. Ama maalesef Çekya birkaç yıl önceki ziyaretimizde yaptığını yine yaptı ve bizi yine yağmurla karşıladı. O yüzden bu iki şehri çok az gezip, moral bozukluğu ile Çekya’yı terk edip, tekrar Macaristan’a gittik. Orada gezeceğimiz şehirlerde hava neyse ki güzeldi de, moralimiz yerine geldi.
Çekya üzerinden dönüş yolu başlangıcımız, Ostrava ve Olomouc şehirlerindeki kısa gezimiz ve Macaristan’daki 3 durağımız, Székesfehérvár, Kaposvár ve Pécs şehirleri gezi yazımız Bölüm 4‘de yayınlanacak. Şimdilik hoşçakalın.
İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi mezunu. İstanbul Teknik Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Okutmanı. Öğretmenlik, çevirmenlik, editörlük, yazarlık hepsi denendi ama tabii yetmedi, sürekli yeni ve farklı bir şey yapma arzusu ile ortaya karışık aktiviteler eklendi. Tiyatro kurslarına gitmeler, dublaj dersi almalar, falan filan. Belki de Yay burcu olması nedeniyle haddinden fazla meraklı ve kesinlikle her türlü makul sınırın çok ötesinde gezip tozma, keşfetme delisi. Kendisi gibi gezgin ruhlu Hür Tavaşoğlu ile evli. Evli ama çocuksuz : ) "Bence tatil bana özel, biraz değişik, biraz da sürprizli olmalı" diyerek başladığı ve gezilerini anlattığı “Bence Tatil” sitesi Hürriyet Gazetesinin 2013 Bumerang Blog/Websitesi Yarışmasında birinci oldu. Öğretme ve anlatma meraklısı olduğu için her konuda ille de söyleyecek birşeyi var. O yüzden de bu sitede kendisinden sadece gezi yazıları değil, kah kitap yorumu, kah film veya dizi tavsiyesi de bulabilirsiniz, şaşırmayın.