Arabayla Orta Avrupa gezisi – Rotadaki ilk duraklar: Sırbistan, Macaristan ve Slovakya
17/10/2024Arabayla Orta Avrupa gezisi: Polonya – Toruń & Łódź
12/11/2024Bu tatilimizin gezi rotası ve ilk 2 günün hikayesi bir önceki yazımızda, eğer onu okumadıysanız bu linkten ulaşabilirsiniz.
Wroclaw – Yıllardır hayallerimi süsleyen şehir
Wrocław’da konaklamak için DB Hotel Wroclaw‘ı seçtik ve yine kısamadığım klima dışında bir şikayetimiz olmadı. Oldukça modern ve güzel bir odamız vardı. Otelin kahvaltısı da çok iyiydi. Otoparkı da vardı. Zaten booking.com sitesinden otel ararken 3 kriter koyduk hep, puanı 8’den fazla olsun, otoparkı olsun ve otel olsun (biz apartman dairesi tercih etmiyoruz, o yüzden)
Bu arada otel görevlileri sağolsun ben şikayetimi bildirince, merkezi sistemden sadece bizim odanın klimasını gece sabaha kadar kapadılar. Gündüz yine çalışıp odayı serinletti tabii. Ama gece kapanınca durum hiç de fena olmadı.
İşte otelimiz DB Hotel Wroclaw
Bu arada çoook aşırı üzüldüğüm bir şey oldu. Wrocław’da gezilecek yerler arasında “Train to Heaven” diye yukarı doğru dikine duran bir tren vardı ama onu görmeye vakit ayıramadık çünkü biraz merkezden uzakta diye okumuştum kaynaklarda. Strzegomski Square’de bulunan bu anıt 65 yıllık eski bir buhar treni lokomotifi. Dik olarak gökyüzüne doğru duruyor. 30 metre yüksekliğinde ve 80 ton ağırlığındaymış. Otelden ayrılacağımız günün sabahında eşim kahvaltı ederken bana, “Dışarıya baksana, ‘Train to heaven’ değil mi bu ilerideki?” dedi. Ben de baktım, “benziyor ama aslı değildir, aslının bizim otelin önünde ne işi olur ki” dedim ve dışarı çıkıp, iyice bakıp, fotoğraf çekmeye bile tenezzül etmedim. Sonradan iş işten geçince, tam adresini okuyup incelediğimde gördüm ki, aslı gerçekten de oradaymış, yani kaldığımız otelin hemen karşısında! Ve ben tabii ki saçımı başımı yoldum tabiri caizse 🥺
İşte burnumun dibindeyken kaçırdığım Train to Heaven bu.
Wrocław bu gezide kalbimi bıraktığım ikinci yer oldu. Çok ama çok sevdim. ❤️❤️❤️ Yolunuz düşerse mutlaka gidin derim.
Biz vaktimiz elverdiğince doyasıya gezdik bu şehri ama inanın ki bitiremedik. Daha gezecek görecek yerler kaldı elbet. “Yine gelmek lazım buraya” dedim eşime, o da benden beter gezme delisi olduğundan bayıla bayıla olur dedi, tabii ki 😊 Belki bir Noel tatilini denk getirir, gideriz, kimbilir.
Oder Nehri üzerine kurulu, Polonya’nın 4. büyük şehri olan Wrocław, ayrıca aşağı Silezya’nın başkenti. Tarihte Bohemya, Avusturya, Prusya ve Almanya’nın hakimiyetinde kalmış olan Wrocław, bu farklı kültürlerin yansımalarını halen taşımakta. Etkileyici mimarisi ile bizi kendisine hayran bırakan Wrocław, gördüğümüz kadarıyla turistler tarafından da epey rağbet gören bir yer. Zaten 2016 yılında Avrupa Kültür Başkenti olarak da seçilmiş ve edebiyat dalında UNESCO yaratıcı şehirler ağına da kabul edilmiş.
Kanallar ve adalar üzerinde kurulmuş bu güzel şehir ayrıca ruhani bir merkez, dolayısıyla da bir kilise ve katedraller cenneti diyebilirim. Papa II. Jean Paul burayı ziyaret ettiği için dini önemi de artmış.
Bu arada Nazi döneminde şehirdeki Yahudilerin büyük bölümü toplama kamplarına yollanıp onların kültürlerine ait izler epey yok edilmiş.
Biz Wrocław’ın gördüğümüz kadarını anlatalım ama bilin ki daha neler var neler…
Bu arada şehrin ismi Wrocław diye yazılıyor, Vrotswaaf şeklinde okunuyor. 😮😁Polish (Lehçe) çok acayip bir lisan. Biz gitmeden önce seyrettiğimiz Youtube videolarında böyle okunduğunu duyunca çok şaşırmıştık, o yüzden bahsetmek istedim.
Wrocław Gezilecek Yerler
Şehri gezmeye arabamızı park ettiğimiz Opera Wrocławska’nın da bulunduğu Plac Wolności Meydanından başladık. Ana meydana doğru yaptığımız kısa yürüyüş esnasında önce küçük bir meydan olan Plac Solny – Salt Square (Tuz Meydanı) çıktı karşımıza. Orta Çağdan 19. yüzyıla kadar başta tuz olmak üzere, deri ve bal gibi pek çok şeyin satıldığı meydanmış burası.
Tuz Meydanı sonrasında esas hedefimize, yani ana meydana ulaştık. Rynek, yani Pazar Meydanı (Market Square) Avrupa’da gördüğüm en güzel meydanlar arasındaki yerini hemen aldı diyebilirim. Her bir binayı ve yapıyı uzun uzun seyredip, hepsine ayrı ayrı hayran oldum diyebilirim..
Yeni ve eski Belediye Binalarının yer aldığı bu meydan şehrin kalbi. 11 tane cadde-sokak bu meydana açılıyor.
II. Dünya Savaşında Pazar Meydanı biraz tahrip olsa da binaların çoğu ayakta kalabilmiş. Sonrasında çok itinalı ve özenli bir restorasyon çalışması ile bugünkü halini almış tekrar.
Gotik tarza bayılan biri olarak 250 yıllık çalışmanın eseri Wrocław Eski Belediye Binası’na (Stary Ratusz) aşık oldum diyebilirim. Resmen saatlerce onu seyrettim, her bir detayını dakikalarca inceledim. O nasıl güzel bir sanat eseridir, nasıl güzel bir işçiliktir, çok takdir ettim naçizane 🥰
13. Yüzyılda başlayan ve 16. yüzyılda tamamına eren bu Belediye Binası II. Dünya Savaşında neyse ki çok az zarar görmüş. Onu seyredebileceğim her kafede oturup, susamasam da bir şey içtim diyebilirim 😊
Bugün bu binada müze (The Museum of Bourgeois Art) ve alt kısmında da restoran var. Konser, sergi vb bazı etkinlikler oluyormuş burada.
Bu güzel meydan için bu şehre daha defalarca gidebilirim (inşallah).
Bu meydana açılan her sokak, her cadde ayrı bir güzellik ile karşılıyor insanı. Meydanın bir köşesinde Gotik tarzda yapılmış olan St. Elizabeth’s Kilisesi vardı. İçini de gezdik.
Wrocławskie Krasnale
Wrocław demişken cüce heykellerinden (Wrocławskie Krasnale) bahsetmemek olmaz. Wroclaw, şehrin pek çok noktasına yerleştirilmiş ve her birinin kendi hikayesi olan küçük bronz cüce heykelleri ile de çok meşhur çünkü.
Wrocław’ın simgesi olmuş bu meşhur cüce heykellerinin ortaya çıkma hikayesi ise oldukça ilginç.
Komünizm dönemi sonrasında, yani 1980’li yılların sonlarına doğru hükümete karşı sessiz bir protesto başlatan şehir halkı, anti-komünist hareketlerinin sembolü olarak bu cüce heykellerini seçmiş. Bugün şehri bir cazibe merkezi haline getiren bu heykeller Alternatif Turuncu isimli bir akımın eseri.
Hükümet politikalarını eleştirirken duvar yazıları yazıp ceza almak yerine, her birinin ayrı bir mesajı olan cüce heykelleri yapıp, şehrin dört bir yanına yerleştirmek gerçekten değişik bir protesto şekli.
Öğrendiğimiz kadarıyla yıllar içinde bu bir gelenek halini almış ve şehre cüce heykelleri yerleştirme işi uzun yıllar devam etmiş.
Bugün Wrocław’ı ziyaret eden turistler isterlerse bir “Cüce Haritası” alıp şehirde tek tek onların yerlerini buluyorlar, ya da isterlerse aynı bizim yaptığımız gibi hangisinin nerede olduğunu bilmeden sokakları ve meydanları arşınlarken cücelerin sürpriz olarak karşılarına çıkmalarını bekliyorlar.
Biz bu işe minik de bir heyecan kattık ve eşimle sonu ödüllü bir yarış içine girerek kim daha çok cüceyi ilk görecek yarışı yaptık. Maalesef bu yarışı 16-17 eşim kazandı ama önemli değil o oyunu oynamak çok ama çok keyifliydi. Cüceyi bulan zafer fotoğrafı çektirdi gururla :)
Cüce avına çıkmışken, tepesindeki köprüde 2 ünlü cücenin yer aldığı katedrali ziyaret etmesek olmazdı tabii ki.
St. Mary Magdalene Katedrali (Katedra Marii Magdaleny we Wrocławiu), Gotik tarzda bir yapı ve Silezya Mimarisinin güzel bir örneği. Katedralin tepesinde, 45 metre yüksekte, kuleleri birbirine bağlayan küçük bir köprü var, adı The Penitent Bridge, Pişmanlık ya da Tövbekar Köprüsü diyebiliriz. Bu köprü Witches’ Bridge yani Cadılar Köprüsü olarak da biliniyor.
Uzun yıllardır şehre tepeden bakıp manzara seyretmek isteyenlerin tercihi olan bu nokta ile ilgili efsane de oldukça ilginç.
15. Yüzyılda cadılar ile ilgili pek çok olay yaşanmış. Yaşlı, bekar veya dul kadınlar cadılıkla suçlanıp idam edilmiş. Ne zaman bir hastalık baş gösterse, ya da ne zaman hasat kötü geçse, cadılıkla suçladıkları kadınlar sebep bilinmiş. Bitkilerle ilgili bilgisi olan, hastalıklara şifa bulan kadınlar hep sonunda cadı diye suçlanmış ne yazık ki. Cadılıkla suçlanan bu kadınlar önce teste tabii tutulurmuş ve bu köprü de test alanlarından biriymiş. Bu köprü üzerinde yürümeleri istenirmiş. O yükseklikte bir yerde yürümeye kalkan ya korkudan düşer ölürmüş, ya da yürümeyi başarırsa cadılıkla başardığı düşünülür, yine yakılarak idam edilirmiş. Yani ölümden pek kaçışları olamazmış maalesef.
Bu köprü üzerinde yer alan ve yakından görebilmek uğruna 245 basamak tırmandığımız Tekla ve Martynka isimli cüce heykellerinin de bir hikayesi var elbet.
Bir zamanlar Tekla isimli bir genç kız yaşarmış bu şehirde. Çok ama çok tembel ve biraz da kibirli bu kızın tek yaptığı şey giyinip süslenip aynada kendini seyretmekmiş. Erkekler onu çok beğenirmiş ama Tekla’nın evlenmeye de pek hevesi yokmuş. Evlenip sorumluluk almaktansa eğlenmeyi tercih edermiş. Yıllar geçmiş, ama hiçbir şey değişmemiş. Annesi ve babası endişelilermiş.
Babası bir gün bir kızgınlık anında kızına lanet okumuş. Ertesi akşam bir bakmışlar ki Tekla kaçırılıp, Pişmanlık Köprüsüne hapsedilmiş ve ömrünün sonuna kadar orayı süpürmekle cezalandırılmış. Tekla ne kadar ağlasa, ne kadar bağrınsa da sesini duyan, yardım eden olmamış ve böyle yıllar geçmiş. Tekla yaşlanıp güçten düşünce, iyi kalpli bir cadı olan Martynka ona yardım etmeye başlamış.
Bir gece Martynka gizlice Tekla’nın süpürgesini alıp Wroclaw’ın Pazar Meydanına uçmuş. Orada kaldırımda üzgün üzgün oturan bir adama rastlamış. Adam büyücü Michał’mış. Hem gözlüklerini, hem de sihirli değneğini kaybettiği için büyü yapamıyormuş. Hemen uçup Michał’ın kaybettiği şeyleri bulmuş bizim Martynka. Michał da onu ödüllendirmek istemiş tabii. Martynka ödül olarak kendine bir şey istememiş, sadece Tekla’nın serbest bırakılmasını istemiş. Michał da bunu kabul etmiş. Martynka köprüye geri döndüğünde, Tekla artık orada yokmuş. Martynka da cadılar okuluna geri dönmüş.
Bu köprü ve cüce heykelleri bugün tembel gençler için ibret temsili olarak duruyor burada diyorlar.
Köprüye çıkabilmek için epey tırmanıyorsunuz ve tabii ki biraz yorucu oluyor ama değiyor. Çıkınca tepeden şehre bakmak da ayrı bir keyif.
Çıkarken korku film temalı müzükler eşliğinde tırmanıyorsunuz yukarıya. Ara ara da katedralin tarihi ile ilgili resim ve bilgiler var katlarda. Bilet ücreti 2024 itibariyle yetişkinler için 15 zł idi, ama çocuklu aileler için indirimli tarife vardı. Burası yazın sabah 10 ve akşam 8 arası açık.
Biz yapmadık ama cücelerin arkasına geçip hatıra fotoğrafı çektireceğiniz bir görsel de hazırlamışlar.
Sonrasında şehri gezerken Dominikanie we Wrocławiu (Dominican Priory) denilen manastıra rast geldik.
Bu da Świdnicka ve ul. Bożego Ciała caddelerinin köşesinde bulunan yine Gotik tarzdaki Corpus Christi Kilisesi.
Bu da bir Gotik-Roman kilisesi olan Church of Sts. Dorothea, Stanislaus, and Wenceslaus.
33 Świdnicka ile 3 Ulica Franciszkańska caddelerinin köşesinde yer alıyor.
Wrocław sokaklarını dolaşırken bir ara Galeria Dominikańska isimli AVM’de küçük bir alışveriş molası verdik.
AVM bizi pek kesmedi :) sonrasında biraz alışveriş caddelerini de dolaştık.
Wrocław Opera Binası oldukça güzeldi.
Tabii ki sanatçı cüceleri de yerleştirmişler buraya :)
Yine Świdnicka Caddesinde gezerken Rose of the Winds – Pogodynka isimli eski bir hava durumu istasyonu dikkatimizi çekti. Hemen ilerisinde ise bir zamanlar Polonya Dükü olan Boleslaw Chrobry‘nin heykeli var.
Wrocław enteresan bir şehir. Stare Jatki caddesinde bulunan ve eti için kesilip yenilen hayvanların heykellerinden oluşan Slaughtered Animals Monument, yani Katledilen Hayvanlar Anıtı da bu enteresanlıklardan biri.
Kaz, keçi, domuz, ördek, tavşan gibi hayvanların bronz heykellerinden oluşan bu anıt sanki bir özür mahiyetinde… ya da bize öyle geldi. Yine de tuhaftı, özellikle adı insanı üzüyor, et yeme konusunda kendinizi sorgulamanıza neden oluyor 😟😟
Katedral Adasına gitmeden Wrocław gezisi olmaz elbette. Oraya giderken geçtiğimiz 4 Plac Nankiera caddesi üzerindeki kaldırımda Wrocław tarihindeki önemli olaylara ait tarihler ve bu olayları simgeleyen şekillerden oluşan 20 tane bronz plaka vardı. Oldukça ilgimizi çekti, hepsini tek tek okuyup inceledik.
Yine bu caddeden görüntüler…
Nankiera Caddesinin bitiminde Piaskowa Caddesinin başlangıcında Hala Targowa, yani kapalı pazar yeri var.
Ve Oder Nehrine vardık sonunda.
Katedral adasına giderken kırmızı bir köprüden geçiliyor. Adı Most Piaskowy (Sand Bridge), yani Kum Köprüsü. Köprü adını Katedral Adasına geçerken ondan önce geçtiğimiz minik Sand Island’dan alıyor.
Kum Adasının sonunda The Church of St. Mary kilisesinin önünde Kardinal Boleslaw Kominek Anıtı var.
Sand Island yani Kum Adasının bitiminde bir köprü daha geçerek, Katedral Adasına ulaşıyorsunuz.
Şehri Katedral Adasına bağlayan bu yeşil renkli köprü, Most Tumski (Tumski Bridge) 1889 yılında eski tahta köprünün yerine yapılmış. Köprü sadece yayalara açık.
Bu köprü ayrıca Aşıklar Köprüsü olarak da biliniyor. Üzerinde isimler yazılı asma kilitleri köprünün üzerinde görür görmez hemen anlıyorsunuz zaten 😊
Bakalım cüceler aşk ve kilitler üzerine ne diyormuş…
Haydi Katedral Adasını gezmeye başlayalım :)
Oder Nehrinin kolları arasında kalan Katedral Adası (Ostrów Tumski) şehrin dini ve ruhani merkezi sanki.
Köprüden geçince önce solda önündeki John of Nepomuk anıtı ile dikkat çeken Church of the Holy Cross kilisesi var. John of Nepomuk şehri selden koruyan aziz olarak biliniyor. Gerçi o feci 1997 selinde pek koruyamamış sanki ama…
Adadaki Gotik tarzda yapılmış olan Wrocław Cathedral – Cathedral of St. John the Baptist oldukça görkemliydi. Dön dolan bitmiyor, kocaman bir şey!
“Lambaları Yakan Adamı” gördük – yaşasın 😁👍
Katedral Adasını gezerken çok bayıldığım bir olay oldu. Daha önceden araştırdığım kaynaklarda akşam olunca sokaktaki tarihi gaz lambalarını elindeki uzun sopalı çakmakla yakan bir adamdan bahsedildiğini okumuştum ve ona rast gelmeyi çok istiyordum.
Biz Katedral Adasını gezmeye, güzelim Wrocław şehrinin içinde çok uzun süre oyalandığımız için akşama doğru başlamıştık ve ben hava kararmadan her yeri görebilecek miyim diye hayıflanıyordum. Ama akşama doğru oraya gitmemiz isabet olmuş, çünkü hava kararırken o meşhur “Lamp lighter” ortaya çıkıverdi. Bir baktım o hangi lambaya gitse millet oraya koşuşturuyor ve fotoğraf/video çekiyor, ben de eksik kalmadım tabii ki 😊
Bir kaç video paylaşayım bir de…
Katedral Adasını gezdikten sonra akşam ışıkları eşliğinde şehrin ana meydanına doğru yürüdük.
Bu güzel meydanı seyrederek bir yemek keyfi yapıp, biraz da olsa o tatlı yorgunluğumuzu attık :)
Şimdi evimizde bu güzel şehri ve ona dair anıları hatırlatan bu sevimli souvenirlerim var 🥰
Yazımı bitirmeden önce aklımda kalan ama maalesef göremediğimiz Anonymous Pedestrians (İsimsiz Yayalar) adlı heykellerden bahsetmek istiyorum. Kaldırımda yavaş yavaş kaybolan, sonra yolun karşısında tekrar yavaş yavaş ortaya çıkan bu heykeller Polonya’da uzun yıllar boyunca hüküm süren baskıcı komünist rejim ve sıkı yönetim sırasında ortadan kaybolan, belki hapsedilen belki de ortadan kaldırılan isimsiz kahramanları temsil ediyormuş.
Bence Wrocław ne gezmekle, ne de anlatmakla kolay bitmez gibi. Bir gün gezip görmeniz ve en az benim kadar sevmeniz dileğiyle şimdilik hoşçakalın😊
Eğer okumadıysanız Gezi Rotamız ve Sırbistan, Macaristan & Slovakya’da geçen ilk 2 günün hikayesi bu linkte.
Wrocław sonrası gittiğimiz Torun ve Łódź Gezi Rehberimiz ise yakında yayında olacak.
İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi mezunu. İstanbul Teknik Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Okutmanı. Öğretmenlik, çevirmenlik, editörlük, yazarlık hepsi denendi ama tabii yetmedi, sürekli yeni ve farklı bir şey yapma arzusu ile ortaya karışık aktiviteler eklendi. Tiyatro kurslarına gitmeler, dublaj dersi almalar, falan filan. Belki de Yay burcu olması nedeniyle haddinden fazla meraklı ve kesinlikle her türlü makul sınırın çok ötesinde gezip tozma, keşfetme delisi. Kendisi gibi gezgin ruhlu Hür Tavaşoğlu ile evli. Evli ama çocuksuz : ) "Bence tatil bana özel, biraz değişik, biraz da sürprizli olmalı" diyerek başladığı ve gezilerini anlattığı “Bence Tatil” sitesi Hürriyet Gazetesinin 2013 Bumerang Blog/Websitesi Yarışmasında birinci oldu. Öğretme ve anlatma meraklısı olduğu için her konuda ille de söyleyecek birşeyi var. O yüzden de bu sitede kendisinden sadece gezi yazıları değil, kah kitap yorumu, kah film veya dizi tavsiyesi de bulabilirsiniz, şaşırmayın.