Rüya gibi bir Portekiz gezisi: Bölüm 5. Lizbon – Gulbenkian Müzesi
22/11/2019Tuna’nın iki yakası: Sırbistan ve Romanya (Bölüm 1: Sırbistan)
03/12/20197. Liman Bölgesi
18. yüzyıla ait Grand Canal Dublin’deki bölgeleri birbirine bağlayan kanallardan güneyde olanı. Karşıda, nehrin kuzeyinde olan kanalın adı ise Royal Canal.
İşte kanala ve liman bölgesine doğru yürürken geçtiğimiz manzaralar…
Bu bölgede hemen göze çarpan Accenture – The Dock dünyadaki birbirine bağlantılı bina kompleksleri arasında en önemlilerinden biri olarak kabul ediliyor. Teknolojik yeniliklerin tam kalbinde yer alan bu kompleks, tasarımcılar, araştırma geliştirme uzmanları, sanal zeka uzmanları, üniversite araştırmacıları gibi pek çok önemli işgücünü barındırmakta.
Kanalın tarihine dair bilgi ve görüntüler sunan Waterways Ireland Visitor Centre da burada. Liman ayrıca rüzgar sörfü yapan ya da kano süren insanların da başlama noktasıymış.
Grand Canal Docks denilen liman bölgesi Silicon Docks olarak da anılıyor. Şehrin yüksek ve modern binalarının ve ofis kulelerinin olduğu bu bölge, şehrin farklı bir yüzünü oluşturuyor. Şık kıyafetlerini giymiş tiyatroya veya sanat galerilerine giden insanlara ya da buradaki mekanların teraslarında içkilerini yudumlayan elit tabakaya bu bölgede rastlamanız mümkün.
Amerikalı dış mekan tasarımcısı Martha Schwartz tarafından tasarlanan ve Dublin Docklands Development Authority tarafından geliştirilen 10,000 metrekarelik Grand Canal Meydanı, şehirdeki en büyük halka açık alan olarak biliniyor. Yenilikçi dizaynı ile dikkat çeken 8 milyon Euro’luk bu proje bölgeyi şehrin önemli bir kültürel merkezi yapmış.
Bir yüzü suya bakan bu meydanın güneyinde cam ofis binaları, doğusunda Daniel Libeskind tarafından tasarlanan Grand Canal Tiyatrosu ve kuzeyinde ise 5 yıldızlı hotel The Marker yer alıyor. Mağazalar, kafe ve restoranlar da bölgenin çekiciliğini tamamlayan unsurlar.
Bölgenin tasarımı “kırmızı halı”ya bir gönderme şeklinde. Parlak kırmızı akrilik cam ile kaplı zemine değişik açılarda eğimli duran ve karanlıkta parlak kırmızı ışık veren direkler konmuş.
8. Dublin Barları
Dublin barları denince ilk akla gelen yer olan TEMPLE BAR DISTRICT, Liffey Nehrinin güneyinde yer alıyor. Şehrin en eski ve tarihi bölgelerinden bir olan Temple Bar District, oldukça kalabalık ve turistlerle dolup taşmakta ve epeyce gürültülü ama bir o kadar da eğlenceli bir yer. Çeşit çeşit barlar ve publar ile dolu bu bölge Dublin’in simgelerinden biri haline gelmiş.
Bu arkadaş bir bahis kaybetmişti sanırım, o yüzden böyle geziyordu diye düşündük :)
Her köşede canlı müzik ile karşılaşma olasılığınız oldukça yüksek :)
Burada bölgeye ismini veren Temple Bar, mutlaka uğramanız gereken bir mekan. Çok geniş bir bira ve viski koleksiyonuna sahip bu mekan.
Ünlü eğitimci ve filozof Sir William Temple evini ve bahçesini Temple Lane’in köşesine ve bugün Temple Bar diye bilinen sokağa inşa etmiş. Oğlu Sir John Temple zamanında ise Liffey Nehrinin suyu taşmasın diye sahile set çekilmeye başlanmış, ki bu sete de “barr” denirmiş. Bölge önce Temple ailesinin adıyla, yani Temple Barr olarak, sonrasında r düşürülerek, Temple Bar diye anılmaya başlanmış.
Temple Bar bölgesinde 1700 lü yıllarda dini gösteriler olurken, 18. yüzyılda burası fuhuşun merkezi olmuş. 19 ve 20. yüzyıllarda popülaritesi düşen bölge düşük kiraları nedeniyle artistleri, sanatçıları ve küçük zanaatkarları bölgeye çekmeye başlamış. 1990’lı yıllarda bölge dönüşüm geçirmeye başlamış, yenilenme ve canlanma dalgalar halinde büyümüş. Bugün bohem bir bölge olarak şehrin en popüler yerlerinden biri haline gelen Temple Bar bölgesinde Dublin Fotoğrafçılık Enstitüsü, İrlanda Film Enstitüsü, Gaiety Drama Okulu gibi önemli eğitim ve sanat merkezleri bulunmakta. Dolaşırken ayrıca pek çok dizayn mağazaya da rastlamak mümkün.
Temple Bar bölgesinde Temple Bar dışında benim en sevdiğim yer The Oliver St. John Gogarty isimli pub oldu. Burası aynı zamanda hostel olarak da hizmet veriyor. Mekanın yemekleri, içkileri ve ortam bir harika, biz çok eğlendik burada. İrlandalı şair, yazar ve politikacı Oliver St. John Gogarty, 1878-1957 yılları arasında yaşamış. James Joyce’un romanı Ulysses’deki Buck Mulligan karakterinin ilham kaynağı olduğu söyleniyor.
Pubda oturan misafirlerine The Oliver St. John Gogarty yazılı şapka hediye etmeleri çok tatlı bir hareketti doğrusu :)
Sanırım Dublin’deki en mutlu anlarımızdan biri bu pubda geçirdiğimiz zamanlardı…
THE BRAZEN HEAD, Dublin’in en eski barı. Aslında burası 1754’de önce bir han olarak yapılmış. The Brazen Head biraz uzakta, Bridge Street’de yer alıyor. The Brazen Head tarihte önemli bir rol oynamış, çeşitli bağımsızlık arayışları sırasında ayaklanmaların ileri gelenlerinin toplandığı yer olmuş. Mesela, Robert Emmet’in İngilizlere karşı 1798 ayaklanmasını planladığı pub burası. Gerçi ayaklanma başarısız olmuş ve sonrasında Emmet asılarak idam edilmiş.
The Brazen Head, edebiyatçıların ve sanatçıların da vazgeçemediği uğrak yeri olmuş hep. Roman yazarı ve Saint Patrick’s Kilisesi rahibi Jonathan Swift bunladan biri. Yine İrlandalı şair Brendan Behan ve roman yazarı James Joyce da buraya sık sık gelenlerden. Hatta James Joyce, ünlü eseri Ulysses’de de The Brazen Head’den bahsetmiş.
Bu bölgede yediğimiz en lezzetli yemekler ise Temple Bar’ın karşısındaki Shack Restaurant’daydı. Hem ortamı hem yemek ve içkileri ile efsane bir tat bıraktı bizde.
9. Dublin’in Parkları: Yeşile doyacağınız bu şehirde durup dinlenip, oksijeni içinize çekebileceğiniz pek çok park var. Şehir içinde yürüme mesafesinde St. Stephen’s Green, Merrion Square, Trinity College Park, Iveagh Gardens ve St. Patrick’s Park var.
Biraz daha uzakta, O’Connell Street Caddesinden 2,5 km kadar batıda ise içinde Dublin Hayvanat Bahçesinin de yer aldığı devasa Phoenix Park bulunmakta. Avrupa’daki benzerleri içinde en büyük park olan Phoenix Park, 1660’larda kraliyet ailesi için avlanma alanı imiş, halka açılması 1747 yılında olmuş. İçinde Victoria dönemine ait çiçek bahçeleri var.
The Glen Pond göleti etrafında yürüyüş yapılabilir, bisikletle gezilebilir. Şehrin içinde nefes alınabilecek en büyük yer burası. Tüm yıl boyunca 7 gün 24 saat açık olan bu parkın ana kapıları Parkgate Street and Castleknock Gate daima açık, yan kapılar ise sabah 7 ile akşam 10.45 arası açık.
10. Dublin Ulaşım ve Konaklama
Dublin Havaalanında ilk dikkatimizi çeken şey İngilizce ile İrlandalıların kullandığı dil arasında ne kadar büyük farklar olduğuydu. İngilizceyi İrlanda şivesi ile konuşmalarına alışkındım çünkü İrlandalı hocalar ile çalışmıştım ama esas İrlandaca ne kadar da değişikmiş…
Biz Dublin Havaalanından şehir merkezine gitmek için Aircoach isimli şirkete ait otobüsleri kullandık. Havaalanı – Trinity Koleji arası yaklaşık yarım saat sürdü. Kalan yolu da yürüdük otele kadar. Bu otobüsler günün büyük bölümünde 15 dk da bir kalkıyor, sadece gece 23:55 ile 03:30 arası yarım saatte bir oluyor. Kişi başı 8 Euro civarındaydı.
Konaklama için her zamanki gibi booking.com‘dan seçmiştik otelimizi. Doubletree Hilton, şehrin güneyinde, St. Stephen’s Green parkına yakın sessiz sakin bir bölgedeydi; biz çok memnun kaldık. Aynı oteli denemek isterseniz aklınızda olsun, adı Clayton Hotel şeklinde değişmiş; adı değişse de konforu ve kalitesi değişmemiştir diye düşünüyorum :)
Dublin, günlerimizi dolu dolu yaşamamıza rağmen tekrar tekrar gitmek isteyeceğim, aynı yerlerde tekrar gezmek, dolaşmak, aynı yerlerde tekrar yemek yemek isteyeceğim, aynı havayı solumayı özleyeceğim bir şehir. İrlanda’nın simgesi olan shamrock kolyemi, yani 3 yapraklı uğur yoncamı da aldım, e artık kesin bir daha dönerim buraya, di mi :)
Biz bu tatilde önceden de söylediğim gibi bir de çok merak etiğim Kilkenny şehrine günübirlik bir gezi yaptık. Onun hikayesi de bir sonraki yazıda…
Dilek Vidana Tavaşoğlu
İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi mezunu. İstanbul Teknik Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Okutmanı. Öğretmenlik, çevirmenlik, editörlük, yazarlık hepsi denendi ama tabii yetmedi, sürekli yeni ve farklı bir şey yapma arzusu ile ortaya karışık aktiviteler eklendi. Tiyatro kurslarına gitmeler, dublaj dersi almalar, falan filan. Belki de Yay burcu olması nedeniyle haddinden fazla meraklı ve kesinlikle her türlü makul sınırın çok ötesinde gezip tozma, keşfetme delisi. Kendisi gibi gezgin ruhlu Hür Tavaşoğlu ile evli. Evli ama çocuksuz : ) "Bence tatil bana özel, biraz değişik, biraz da sürprizli olmalı" diyerek başladığı ve gezilerini anlattığı “Bence Tatil” sitesi Hürriyet Gazetesinin 2013 Bumerang Blog/Websitesi Yarışmasında birinci oldu. Öğretme ve anlatma meraklısı olduğu için her konuda ille de söyleyecek birşeyi var. O yüzden de bu sitede kendisinden sadece gezi yazıları değil, kah kitap yorumu, kah film veya dizi tavsiyesi de bulabilirsiniz, şaşırmayın.