LA CASA DE PAPEL: Evde tatil günlerinde izlenebilecek nefis bir dizi
15/04/2018Netflix yeni dizisi: Cursed
19/06/2020Çooook ama çok tatlı bir kitap istediğinizde – budur!
Nefret Oyunu, 5 yıldız, 10 yıldız, ne kadar varsa o kadar yıldız hak eden bir kitap. Çok aşırı sevdim ben bu kitabı ve içindeki karakterleri. O kadar içimi ısıtan bir kitaptı ki defalarca daha okuyabilirim. Ben orijinal dilde okudum ama annem okusun diye Yabancı Yayınlarından Türkçe çevirisini de aldım. O yaşta bile çok sevdi kadıncağız.
Nefretin aşka dönüştüğü romanlardan biri bu, yani epey popüler bir konu aslında. O zaman bu kitabın nesi özel diye düşünebilirsiniz. Anlatılışı. Yazılış şekli. Hikayenin dili. En önemli unsur bu. Bir de aşırı derecede sevilesi iki karakter. Kız ayrı tatlı, adam ayrı tapılası.
İşte aynı konuyu beş bin kişi yazar ama biri fark atar durumlarına bir örnek bu kitap. Ve de yazarın ilk kitabı bu. İlk kitapta bu kadar ses getirmesi, bunca dile çevrilip tüm dünyada bu kadar sevilmesi hep bu söylediğim sebeplerden işte. Ağzınızda pamuk şeker tadı bırakacak bir kitap bu.
Benim en sevdiğim tür aşk romanı türü bana hem o aşkı hissettiren hem de beni güldürüp eğlendiren kitaplar. Bu işte hepsini yaptı – bir baktım okurken suratım gülmekten acımaya başlamış ve gözlerimden kalpler fışkırıyor.
Eğlenceli ve komik.
Tatlı mı tatlı.
Duygusal.
Yani kısaca insanın içini ısıtan bir hikaye.
Gerektiğinde alev alev olmayı da biliyor hani.
Kitabın konusu ve karakterler
Evet, kitabı ne kadar sevdiğimi sanırım anlatabildim, gelelim konusuna.
Gamin’s ve Bexley’s yayıncılık şirketleri birleştiğinde Gamin’in CEO’sunun asistanı ile Bexley’in CEO’sunun asistanı aynı odada çalışmak durumunda kalırlar ama Lucy ve Josh arasında şiddetli bir nefret doğar hemen. Birbirlerinin tam zıddı iki karakter bunlar. Beraber çalıştıkları onca ay sonrasında “Şirketin en seri şikayetçileri” ünvanını kazanırlar çünkü İnsan Kaynaklarına birbirleri hakkında yolladıkları şikayetlerin ardı arkası kesilmez bir türlü.
Ofis saatlerinde biraz pasif agresif, hafiften saçma salak ve gayet çocukça oyunlar oynuyorlar bir de. Mesela “gözünü dikip bakma oyunu”, “casusluk oyunu”, “davranışları ayna gibi tekrarlama oyunu”. Bir de ciddi ciddi oynuyorlar ki, ölür müsün öldürür müsün… Biri güler ya da ağlarsa öteki kazanacak ya, o aptalca oyunları ciddi ciddi oynuyor bu iki yetişkin.
Tabii siz bu arada diyorsunuz ki, bu nefretin arkasında ne var acaba…
Göze göz dişe diş bir süre uzayıp gidiyor bu nefret oyunu. Ama bir gün biri işe gelmese diğeri ötekini nasıl da özlüyor, o da ayrı.
Neyse, bir gün bir terfi ihtimali söz konusu oluyor. Daha iyi olan diğerinin üst pozisyonunda bir işe sahip olacağından aralarındaki çekişme iyice büyüyor.
Kitap, Lucy karakteri tarafından anlatılıyor. O yüzden epey bir süre Josh’un aklına giremediğim ve neyi niye öyle yaptığını bilemediğim için epey delirdim. Ama Lucy en kötü şeyleri bile öyle komik anlatıyor ki, onun aklının içinde olmak da süper eğlenceliydi.
Lucy mavi gözlü koyu renk saçlı ufak tefek minyon bir güzel. Peri masallarındaki gibi, Pamuk Prenses gibi.
Lucy neredeyse herkes tarafından sevilen biri. Kibar, arkadaş canlısı ve yardımsever bir karakter. Aynı zamanda çok da zeki. Yani Lucy’yi sevmemek imkansız gibi bir şey. Herkes onu sevmiş bugüne kadar. Josh hariç, tabii. Ve bu da onu öldürüyor. Niye Josh benden hoşlanmıyor diye deli oluyor.
Joshua Templeman da mavi gözlü bir yakışıklı, ama sevimlilik konusunda puanı düşük. Maalesef Lucy gibi öyle herkes tarafından sevilen biri değil. Hatta ofiste çoğu kişinin çekindiği biri Josh. Ama işini iyi yapan biri, o ayrı. İri yarı, uzun boylu ve atletik bir yapısı olan Josh elinde protein karışımı ile gezen, abur cubur yemeyen biri. Sağlıklı yaşıyor, spor yapıyor filan. Bir de feci tertipli ve titiz.
Lucy ve Josh arasındaki bu nefret oyunu bir gün Lucy ofise üzerinde mini bir siyah elbiseyle gelene kadar sürer. O elbiseyi gören Josh, Lucy’nin akşama bir erkekle randevusu olduğunu düşünür. Nasıl kıskandığını, nasıl deliye döndüğünü okumanız görmeniz lazım. Bir bakıyorsunuz o buz mavisi gözlerin ardındaki soğuk adam gitmiş, Lucy için alev alev yanan biri gelmiş. Yani anlıyorsunuz ki, aslında Josh çekingen ve asosyal bir insan ve Lucy kadar sosyal ve sevilen biri ile ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemiyor. Ta ki kıskançlıktan kudurana kadar tabii :)
Lucy, Josh’un aslında kendisinden nefret etmediğine ve ondan çok hoşlandığına inanmakta zorluk çekiyor bir süre. Josh’dan nefret etmeyip sevmeye başladığında ise Josh’un ofiste olmadığı günler uyuşturucu bağımlıları gibi Josh yoksunluğundan kafayı yiyor neredeyse.
Kitabın en zevkli kısmı nefretten nefret etmemeye geçiş, oradan hoşlanmaya ve sonunda aşık olmaya geçiş kısımları. Öyle doğal, öyle tatlı ve öyle güzel ki o geçişler.
İkisinin birbirine gitgide büyüyen bağlılığı o kadar hayranlık uyandırıcı ki. Bir de biri mini minnacık bir kadın, diğeri iri yarı bir adam olunca çok değişik ve sevimli bir çift oluyorlar. Ara ara boy farkı ile ilgili komik diyaloglar geçiyor aralarında. “Nasıl bu kadar kısaldın” diye soruyor mesela Josh, “çamaşır makinasında yıkanınca çekti boyum” diyor Lucy. Böyle çocuksu şakaları ve tatlılıkları var.
Hele Lucy’nin Josh’un omuzundan sarkarak sarılıp koala gibi gezme sahneleri beni bitirdi. Adam işini yapacak bu bırakmıyor, ben yokmuşum gibi devam et, sen işini yap diyor ama koala gibi de yapışmış durumda adama :)
Eğer böyle hafif çocuksu ama çok sevimli karakterlerden hoşlanıyorsanız bu kitap sizin de yüzünüzde sürekli bir gülümsemeye sebep olacaktır.
Öpüşme sahnelerini anlatırken bile komik, Lucy. “Vahşi atlar gelse beni ondan ayıramaz, yorgunluktan ölene kadar öpeceğim onu işte” diyen bir tip düşünün. Josh’un onu öpüşü ise nefesini içine çeker gibi büyük bir ihtiyaçla. Ve Lucy o anı hafızasına kazıyıp, 100 yaşında bile bunu hatırlamaya yemin ediyor. Aralarındaki çekim gitgide artıyor ve “gözünü dikip bakma oyunu” artık yatak odasına taşınıyor :)
Akılda kalanlardan bazıları …
Gülümsemesi binlerce kişinin gülüşüne bedeldi. Bir fotoğrafa ihtiyacım vardı. Tutunacağım bir şeye ihtiyacım vardı. Bu acayip gezegenin dönmeyi bırakmasına ihtiyacım vardı; böylece bu anı zamanda dondurabilirdim.
***
Her bir kirpiği yanağına doğru kıvrılıyordu; parlak ve siyahtı. Bunun gibi kirpiklerim olması için cinayet bile işlerdim ama görünüşe göre bu gibi şeyler en maskulen erkeklerin üzerinde heba oluyordu.
***
”Kurabiye.”
“Beni Kurabiye diye çağırmaktan vazgeç.”
“Bu lakaptan nefret eder gibi davranmanı izlemek günümün en güzel kısmı.”
***
Sen insanların seni sevmesini sağlamaya kronik olarak bağımlısın.
***
Geride bıraktığımızı sandığımız hiçbir şey, asla tam olarak geride kalmaz. Aklımızda olduğu sürece, peşimizi bırakmaz.
***
Aşk da nefret de aynı oyunun aynadan yansımaları gibiydi ve kazanmak zorundaydınız. Neden peki? Kalbiniz ve egonuz için.
Son Söz
Bence bu kitaba bir şans verin. Benim gibi iflah olmaz bir romantikseniz ve de çocuksu sevimli karakterleri seviyorsanız, bu kitap sizi de mutlu edebilir. Sadece başında biraz yadırgayabilirsiniz. Kitabı okumaya ilk başladığımda hafiften bir sorgulama yaşadım kendi içimde, hani acaba hayır gelir mi bu kitaptan gibilerinden… Ama çok az sabredin, sonra birden sarıp sarmalıyor kitap sizi.
Bu arada, Korona salgını nedeniyle evde oturduğumuz bu aylarda en çok yaptığımız aktivite kitap okumak ve dizi seyretmek oluyor haliyle. Fakat benim gibi kitabı tabletten okuyunca, sonra da TV başına geçip dizi veya film seyredince akşama doğru gözler yorgunluktan haşat oluyor. Bilemiyorum herkeste durum böyle mi?
İşte bu yüzden geçenlerde internette I-Block koruyucu gözlük diye bir ürün görünce çok ilgimi çekti. Anladığım kadarıyla benim kitap okuduğum türde tabletlerin ve hepimizin kullandığı bilgisayar monitörlerinin yaydığı mavi ışık göze zarar veriyor ve göz yorgunluğu yapıyor. Atasun Optik‘te gördüğüm mavi ışık filtreli I-Block denilen koruyucu gözlükler mavi ışık kaynaklı bu tür göz yorgunluklarını önlüyormuş. Ben denemeye karar verdim, çünkü epey bir süre daha evde bilgisayar ve TV başında olacağız gibi görünüyor. Aklıma gelmişken de burada sizinle paylaşayım dedim :)
Dilek Vidana Tavaşoğlu
#herkitapbirbaşkadünyayaseyahattir
İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi mezunu. İstanbul Teknik Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Okutmanı. Öğretmenlik, çevirmenlik, editörlük, yazarlık hepsi denendi ama tabii yetmedi, sürekli yeni ve farklı bir şey yapma arzusu ile ortaya karışık aktiviteler eklendi. Tiyatro kurslarına gitmeler, dublaj dersi almalar, falan filan. Belki de Yay burcu olması nedeniyle haddinden fazla meraklı ve kesinlikle her türlü makul sınırın çok ötesinde gezip tozma, keşfetme delisi. Kendisi gibi gezgin ruhlu Hür Tavaşoğlu ile evli. Evli ama çocuksuz : ) "Bence tatil bana özel, biraz değişik, biraz da sürprizli olmalı" diyerek başladığı ve gezilerini anlattığı “Bence Tatil” sitesi Hürriyet Gazetesinin 2013 Bumerang Blog/Websitesi Yarışmasında birinci oldu. Öğretme ve anlatma meraklısı olduğu için her konuda ille de söyleyecek birşeyi var. O yüzden de bu sitede kendisinden sadece gezi yazıları değil, kah kitap yorumu, kah film veya dizi tavsiyesi de bulabilirsiniz, şaşırmayın.