KİTAP YORUMU: Her Şey Bitti Derken – Katja Millay
05/12/2015KİTAP YORUMU: Eleanor & Park – Rainbow Rowell
23/12/2015KİTAP YORUMU: We Were Liars – E. Lockhart
Okuyun… Sonunu soran olursa da yalan söyleyin!
Printz ödüllü kitabın tanıtım spotu böyle: “Okuyun… Sonunu soran olursa da yalan söyleyin!” ya da orijinal haliyle “Read it. And if anyone asks you how it ends, just LIE.“
Tabii ki bu ilgi çekici, merak uyandırıcı tanıtım insanı kitaba doğru çekiyor. Ben de merak ettim kitabı doğal olarak. Sonra çok güvendiğim goodreads.com’a baktım kitap hakkındaki yorumlar nasıl diye, kimi bayılıp 5 üzerinden 5 vermiş, kimi nefret edip 1 puan. O yüzden de kitabın puanı 08.12.2015 itibariyle 3,86.
O kadar birbirinden zıt, o kadar farklı yorumlar okudum ki iyice merak ettim. Hele özellikle kitabın dilinin ve yazılış şeklinin çok garip olduğuna dair öyle şeyler söylenmişti ki, orijinal dilinde okumak istedim kitabı ve sanırım Türkçesi de yok henüz.
- Edit: Bu kitabın 2017 itibariyle Türkçe çevirisi Pegasus Yayınlarından Yalancılar adıyla çıkmıştır.
Şimdi bu enteresan kitabı bitirmiş, şaşkın şaşkın otururken, kitabı duymuş olup merak edenlere de, hiç bilmeyenlere de anlatasım var, o yüzden düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Okur aynı fikirde olursanız veya farklı düşünürseniz, yazın buraya, üzerine konuşalım isterim, aklınızda olsun :)
Okuyunca gördüm ki, kitabın yazılış şekli hakikaten ilginç. Afallatıyor insanı. İlginçten de öte, bayağı bir garip geliyor.
İlk dikkati çeken kısa kısa kesik kesik cümleler, sıfat yerine isim kullanarak tarif etmeler, mesela sevgilisini tarif ederken “Acı kahveydi o” gibisinden betimlemeler (He was strong coffee)…
Nesir yazımının aniden serbest nazıma dönüşüp sonra aniden tekrar nesire dönüş yapması gibi oyuncaklı bir yazı stili…
Ara ara hiç yoktan anlatılan masallar. Kimi bildiğimiz masallar, kimi de hikayeyi bize anlatan Cadence’ın kendince değiştirdiği masallar… Şimdi bu masal da durup dururken niye anlatıldı diyorsunuz, koca bir bölüm başka hiç açıklama olmadan o masaldan oluşuyor çünkü. Nereye bağlanabilir, neyi simgeliyor olabilir diye düşünüyorsunuz.
Bir de bugün ile geçmiş arasında gidip geliyor anlatım, biraz geçmiş biraz bugün anlatılıyor. Kızın kafası kadar dağınık ve garip anlatım dili nedeniyle hangi anda olduğunuzu çözmeye çalışıyorsunuz bazen.
Hikayede “The Liars” yani “Yalancılar” 4 kişiden oluşmakta: Anlatıcı Cadence, kuzenleri Mirren ve Johnny ile aileye teyzelerden birinin sevgilisinin yeğeni olduğu için katılan Gat. Bu dört genç birbirlerini çok seviyor, birbirlerine çok düşkünler ve her yazı beraber geçiriyorlar.
Cadence ve Gat birbirine aşık. Ama kuzenlerin zengin ve seçkin bir ailesi var, Gat daha aşağı tabakadan görülen ve ailenin onaylamadığı biri. Yine de onlar çok aşık. Gat’in politik duruşu ve dünya görüşü de dışarıya nasıl göründüklerini her şeyden çok umursayan yüzeysel ve biraz da bencil aile için oldukça ters. Ama Cadence onu çok seviyor, ona çok hayran, “My Gat” diyor ondan bahsederken sık sık…
Gat bir gün Cadence’e şöyle bir not yazıyor, bayıldım ben:
“Dün gece seninle olmak
Çikolatadan bile güzeldi
Salak ben
Çikolatadan daha güzel bir şey olmadığını sanırdım…
Sembolik olarak,
sana bu çikolatayı hediye ediyorum
İster yersin,
İster yanına oturur
üstünlüğünün tadını çıkarırsın“
Bakarak kelime kelime çevirmedim ama aklımda ve gönlümde kaldığı kadarıyla bu minvalde bir not idi… Tatlı, değil mi?
Neyse, beraber çok eğlenen bu gençlerin mutluluğu bir yerde bozuluyor. Cadence 15. yaşının yazında denizde bir kaza geçirip, başını kayaya çarpmış diye biliyoruz anlattığı kadarıyla. Ama bu bilgi dışında 15. yaşının yazını tamamen unutmuş, başka bir şey hatırlamıyor. “Demek ki çok kötü bir şey oldu bana ki amnezi yaşıyorum” diyor. Okuyucu olarak siz de denizde başını kayaya çarpmaktan fazlası olduğunu hissediyorsunuz doğal olarak. “Hastanede beyin tümöründen menenjite kadar neyim var diye bin tane test yaptılar ama baş ağrılarım, kusmalarım, kendimden geçmelerim bir türlü iyileşmedi” diyor. Zaten hikayesini de bize acılar içinde kıvranırken anlatmaya başlıyor, bazen ölmek isteyeceği kadar dayanılmaz olan baş ağrıları ve onu serseme döndüren ilaçları arasında debelenirken anlatıyor…
Yazım tarzının o alışılmadık halinin bir süre sonra kızın kafasının hali ile ilintili olduğunu anlamaya başlıyorsunuz. Kafası gidip geliyor zaten. Yazar ağdalı cümleler kurayım, edebiyat yapayım dememiş, kızın kafasından, onun dilinden anlatıyor bize, o yüzden kitabın yazım tarzı çok garip, çünkü kızın ruh hali çok garip. Bu anlatım aslında kendi içinde bir şiirsellik, ayrı bir hava da taşıyor. İlk önce rahatsız edici gelen anlatımın etkisi kendini göstermeye başlayınca, kızın kafası nasıl ki böyle yazıyor diye üzülmeye ve iyice merak etmeye başlıyorsunuz…
Olaylara dönecek olursak, (belki biraz spoiler olacak ama), Cadence bir gün annesine yalvarıyor o yaz olanları ona anlatması için. İlk şoku orada yaşadım ben, çünkü annesinin cevabı şöyleydi: “Hergün anlattım sana ama sen ertesi gün yine unuttun. En iyisi senin kendinin hatırlaman olacak diye düşünüyor doktorlar…” Evet, yazar burada merak uyandırma konusunda çıtayı yükseltiyor doğrusu!
Hafızası yerine gelmeyen, ağrıları ve migren atakları geçmeyen Cadence, maalesef 16. yaşının yazını Johhny, Mirren ve Gat ile birlikte geçiremiyor. Aklı onlarda ve çok mutsuz. Onlara mesajlar, mailler atıyor ama cevap alamıyor. Adada internet çekmiyor!
Gat’e çok kırgın onu hiç aramadığı için. Kendini terkedilmiş hissediyor. Başına gelenleri hatırlamak için çırpınıyor ama nafile.
Günler aylar acı içinde kıvranarak, ölümcül baş ağrıları ile geçiyor ve 17. yaşının yazında bu sefer çok direniyor, ille de kuzenleri ve Gat ile birlikte geçirmek istiyor yazı ve annesi sadece bir aylığına izin veriyor. Bir ay içinde herşeyi keşfedip hatırlamaya niyetli olarak gidiyor adaya Cadence.
Adada kuzenleri ve Gat ile karşılaşınca, Gat’e kırgın da olsa hala ona aşık olduğunu anlıyor. Gat de hala ona çok aşık. Cadence, Gat’in onu neden hiç aramadığını merak ediyor, hatta bir gün soruyor ona. Kuzenlerine de soruyor neden mesajlarına cevap yazmadıklarını, onu aramadıklarını. Gat de, kuzenleri de ondan özür diliyorlar ama o yaz ne olduğunu sorduğunda kimse ona anlatmıyor, çünkü onun hatırlaması gerekiyor.
Okuyucu olarak hakikaten merak ettim ne oldu kıza diye. Kız da meraktan ölüyor zaten kendi başına ne geldiğini düşünerek ama bir türlü konuşturamıyor ne kuzenlerini ne de aşık olduğu Gat’i.
Gat “Yeniden başlayalım” dediğinde kabul ediyor onu çok sevdiği için… Yine beraberiz diye mutlu bile oluyor ama niye 2 sene onu aramadığını düşünüyor ara sıra…
Bir gün kuzeni “Adada o yaz başına ne geldi sence, tahminlerini anlatsana bana” dediğinde Cadence şöyle cevap veriyor: “Ya tecavüz ya da başka türlü bir saldırıya uğradım herhalde, insanlar bu tür olaylar yaşayınca kaybetmezler mi hafızalarını?”
Evet, benim de şahsen bu ve buna benzer tahminlerim vardı ama çok ters köşe oldum sonunda!
Ben tanıtım spotunda denildiği gibi size kitabın sonu hakkında yalan söylemeyeceğim, ama beklemediğim yerden vurdu, onu söyleyeceğim. Bu açıdan bence başarılı bir roman. Daha fazla şey söylersem çok açık etmiş olurum, o yüzden burada susmalıyım sanırım, yoksa hakikaten yalan söylemem gerekecek :)
Son söz
Son söz olarak şunu söyleyeyim, ne olduğunu veya neden olduğunu anlayamadım ama kitapta eksik bir şey var. Her seyrettiğim filmde, dizide veya okuduğum her kitapta karakterlere bağlanabilmek isterim. Bağlanamayınca zevki çıkmaz çünkü. Ne kadar bağlanırsam, hikayenin içine o kadar girer, hikayeyi o kadar severim. Burada karakterlere tam bağlanamadım. Belki derinlemesine karakter çalışması içermediğinden olabilir, bilmiyorum. O bağı hissedemediğim için çok yüksek bir puan verebileceğim bir roman olmadı bu ama sonu sarsıcı olduğu için takdirimi kazandı. Anlatım dilinin özgünlüğü, farklılığı ve hikayenin anlatılış biçimi, kurgusu gerçekten hayranlık uyandırıcı bence. Ama dediğim gibi bir bağ kuramadım karakterler ile ve hiç ağlamadım o korkunç sona. Oysa ben çok kolay ağlarım, ama bu sefer ağlamadım. İşte o yüzden birşey eksik gibi geldi bana.
Goodreads.com’da kitabı 5 üzerinden puanlarken 3 ve 4 arasında gidip geldim, 3.5 veresim vardı ama orada buçuklar yok, ben de 4 verdim ama bence 5 üzerinden 3.5…
Tavsiye eder miyim bu durumda? Bence, bu kadar enteresan bir romanı okuma deneyimi yaşamak için bile vaktinizi ayırmaya değer. Çok bayılır mısınız, nefret mi edersiniz ya da benim gibi mi düşünürsünüz bilemem ama “böyle de değişik bir şey okudum” diyeceğiniz kesin…
İyi okumalar…
Dilek Vidana Tavaşoğlu
#herkitapbirbaşkadünyayaseyahattir
İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi mezunu. İstanbul Teknik Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Okutmanı. Öğretmenlik, çevirmenlik, editörlük, yazarlık hepsi denendi ama tabii yetmedi, sürekli yeni ve farklı bir şey yapma arzusu ile ortaya karışık aktiviteler eklendi. Tiyatro kurslarına gitmeler, dublaj dersi almalar, falan filan. Belki de Yay burcu olması nedeniyle haddinden fazla meraklı ve kesinlikle her türlü makul sınırın çok ötesinde gezip tozma, keşfetme delisi. Kendisi gibi gezgin ruhlu Hür Tavaşoğlu ile evli. Evli ama çocuksuz : ) "Bence tatil bana özel, biraz değişik, biraz da sürprizli olmalı" diyerek başladığı ve gezilerini anlattığı “Bence Tatil” sitesi Hürriyet Gazetesinin 2013 Bumerang Blog/Websitesi Yarışmasında birinci oldu. Öğretme ve anlatma meraklısı olduğu için her konuda ille de söyleyecek birşeyi var. O yüzden de bu sitede kendisinden sadece gezi yazıları değil, kah kitap yorumu, kah film veya dizi tavsiyesi de bulabilirsiniz, şaşırmayın.